Geleceği Kül Eden Bir Yangın

Geleceği Kül Eden Bir Yangın

Son günlerde dünyayı derinden sarsan bir olay içimizi yakıyor: Avustralya yangınları. Haberlerden sosyal medyaya, ödül törenlerinden kulislere kadar her yerde konuşulan bu konunun temelinde yıllardır konuştuğumuz küresel ısınma sorunu yatıyor.

Küresel ısınma dolayısıyla dünyanın yaşayacağı felaketler zinciri, Avustralya’da aylardır devam eden yangınlarla birlikte maalesef bir öngörü olmaktan çıktı.

Son 40 yılın en sıcak ve en kurak dönemini yaşayan Avustralya, aslında doğanın bir döngüsü olan yangınlarla mücadelesini ağır kayıplarla sürdürüyor.

Kilometrekare olarak İsviçre’den çok daha büyük bir alanda sönmek bilmeyen alevler, Ekim 2019’dan bugüne kadar 3’ü gönüllü itfaiyeci, toplam 25 kişinin hayatını kaybetmesine sebep oldu. İkinci Dünya Savaşı’ndan beri görülmemiş bir şekilde yerleşim alanları boşaltılıyor ve ordu gerek hava gerekse de deniz yoluyla yerel halkı yangınlardan uzaklaştırmak üzerine çalışıyor.

Milyonlarca hayvanın telef, tarım alanlarının yok olduğu yangınların, kontrol altına alınması halinde bile önümüzdeki on yıllarda yaşanacak çok önemli sorunların temelini oluşturacağı öngörülüyor.

Bu sorunların iklim açısından oldukça özel bir noktada kendisini göstermiş olması bilim insanlarını şaşırtmadı. Avustralya, hassas iklim şartlarının yanı sıra doğayla sıkı bağlara sahip bir yaşam alanı. Yıllardır süren küresel ısınma seviyesinin bu coğrafyadaki etkileri sadece orayla da sınırlı kalmayacak.

Halihazırda devam eden yangınların deniz yüzeyini ısıtması, deniz suyunu asitlendirmesi, asitlenen ve ısınan bu sulara mercan kayalıklarının adaptasyon göstermesi, deniz canlılarının hayatta kalabilmeleri bitmeyen bir sorunlar silsilesinin birkaç maddesi sadece.

Bütün bu sonuçların ekonomik boyutta yaşatacağı etkiler de yine sadece bu kıtada değil, tüm dünyada kademeli olarak hissedilecek.

Geçtiğimiz senelerde Amazonlar ve Kaliforniya’da yaşanan büyük yangınların ardından yaşanan ve aylardır süren Avustralya yangını, hem çevrecilerin hem de uzmanların seslerini çok daha duyulur bir şekilde yükseltmelerine neden oldu.

Akıllardaki soru ise “Artık çok mu geç?” olduğu.

Elimiz kolumuz bağlı mı, yapacak bir şey kalmadı mı diye sorarsanız, farklı cevaplar ve farklı mücadele yöntemleri mevcut.

Karşımıza çıkan etkili yöntemlerden biri, iklim değişikliğine uyum sağlamaya çalışmak. Nasıl mı? Bazı ülkeler daha önce topraklarında yetişmeyen kahve, avokado gibi ürünleri yetiştirmeye başlayarak adaptasyon sürecine girdiler. İngiltere, yükselen Thames Nehri’nin bariyer seviyesini arttırdı. Zengin ülkeler, fakir ülkelere “iklim finansmanı” sağlamaya başladı.

Bireysel mücadelede ise özellikle son dönemlerde adını sıkça duyduğumuz ve çeşitli tartışmalara neden olan “veganlık” gibi sağlıklı yaşam trendlerine geçişi görüyoruz.

Et yemeyince küresel ısınmaya karşı nasıl mücadele ediyor olacağım ki, diye sorduğunuzu duyar gibiyiz. Ancak kırmızı et ve süt ürünlerinin tüketiminden kaçınarak, çevreye yarattığımız etkiyi büyük oranda düşürebileceğimiz uzmanlarca kanıtlanmış durumda. Oxford Üniversitesi’nde yapılan araştırma, bu ürünlerin tüketimini kısarak, gıdalar üzerindeki karbon (CO2) ayak izlerimizi bireysel olarak üçte iki oranında azaltabileceğimizi ortaya koyuyor.

Tam bu noktada “karbon ayak izi” hakkında kısa bir bilgilendirme yapalım:

Karbon ayak izi, iki ana parçadan oluşur: Doğrudan/birincil ayak izi ve dolaylı/ikincil ayak izi.

Birincil ayak izimiz, ev içi enerji tüketimi ve ulaşım (araba, uçak) gibi etkenlerin fosil yakıtlarının yanmasından ortaya çıkan, toplam karbon emisyonu.

İkincil ayak izimiz ise, kullandığımız ürünlerin tüm yaşam döngüsünden (bu ürünlerin imalatından, en sonunda bozulmalarına kadar olan bütün süreçler) kaynaklanan toplam karbon emisyonu. Şişe suyu tüketimi, et tüketimi, uzak ülkelerden gelen yiyecek içecek, kıyafetler, fazla ambalajlanmış ürünler bu kategorideki başlıca başlıklar.

Karbon emisyonunun artmasının anlamı ise, dünyanın ısısının artması anlamına geliyor.

Tekrardan sorumuzun cevabına dönecek olursak… Et tüketimini azaltmanın küresel ısınma ile olan ilişkisi aslında, sağlıklı bir şekilde et tüketebilmek için ihtiyaç duyduğumuz endüstriyel et üretimine dayanıyor. Sanayileşme içinde üretim kadar tüketim ve atıkları da barındırıyor. Bir kilogram sebze için 322 litre su harcanırken, aynı miktarda et üretimi için 8.000 ila 15.000 litre su tüketiliyor. Üretim süreçleri de su kaynaklarındaki nitrojen, oksijen oranlarını değiştirirken beraberinde ilaç kalıntısı, metal, hormon gibi atıkları da getiriyor. Heinrich Böll Vakfı tarafından gerçekleştirilen bir çalışmaya göre, sadece en büyük üç et üreticisinin yıllık karbon emisyon miktarı ile, hepimizin bildiği büyük petrol şirketlerininki neredeyse aynı oranda. Daha hayret verici olan ise, haftada 3-5 öğün et tüketen birinin karbon ayak izi ile benzinli bir araçla 6000 kilometre yolculuğun veya İstanbul’dan Milano’ya uçakla beş kere gidip dönmenin yarattığı karbon emisyonu eşit miktara denk geliyor.

Ama unutmamak gerekir ki, sağlıklı yaşam trendleri küresel ısınma ile bireysel mücadelede bir adım olabilir, ancak kesinlikle tek başlarına da yeterli değiller.

İnsanlık olarak hep birlikte mücadele etmemiz gereken bu önemli sürecin etkilerini yine hep beraber yaşayacağız. Bu etkileri durdurmamız artık maalesef imkânsız, ama bu hızda ilerlemesini engellememiz mümkün.

Geleceğe olan umudunuz yok olmasın, çünkü bireysel mücadele bile çoğalarak fark yaratacaktır.

Ford Global’in geçtiğimiz günlerde yayınladığı trend raporunda tüketicilerin bireysel mücadeleye olan inançsızlığı ortaya çıkmıştı, halbuki atılan her küçük adım geleceğimizi çok daha farklı boyutlarda yaşamamızı sağlayacak, inancınızı kaybetmeyin!

Peki, bu küçük adımlar neler?

Bildiğiniz gibi Ford Otosan’da bizler de hızla bu adımları atmaya başladık. Gazete alımlarını durdurmamız, Aramızda dergimizin dijitale geçişi, su sebillerinin yanındaki plastik ve kâğıt bardakları kaldırıp, tüm çalışma arkadaşlarımıza porselen kupa temin etmemiz bu adımlardan sadece birkaçı.

Kocaeli Fabrikaları için fotovoltaik panel, güneş duvarı ve rüzgâr türbini çalışmalarımız, devreye aldığımız SolarWall projemiz, boyahane kabin prosesinde güneş enerjisi ile ısıtma yaparak, yaklaşık 1,44 M kWh/yıl doğalgaz tasarrufu sağlamamız da yine attığımız adımlardan.

Küçük gibi görünebilir, ama etkisinin büyüklüğü şu şekilde: Geçtiğimiz günlerde Virgin Atlantic Havayolları, enerji tasarrufu ile ilgili yaptığı bir deney süresinde 5,4 milyon dolarlık yakıt tasarrufu ve karbon emisyonunun 21.500 metrik tondan daha fazla bir miktarda azalmasını sağladı.

Dünya genelinde şirketler bu bilinç ve farkındalık ile daha sürdürülebilir çözümler üretirken, bireysel mücadelenin de önem ve etkisi bir o kadar büyük olacaktır. Üstelik uygulanabilir, pratik çözümlerle hayatınızı çok da değiştirmeden bu adımları atabilirsiniz:

  • Yerli tüketim çok önemli, çünkü ithal ürünlerin sadece nakliyesi bile karbon ayak izi bakımından çok yüksek.
  • Daha az kırmızı et, süt ve süt ürünleri tüketin. Beslenme tarzınızı değiştirmek zor gibi görünse de önce haftada bir günü “etsiz gün” ilan ederek kendiniz için küçük, gelecek için büyük bir adım atabilirsiniz.
  • Hem gıda hem de genel atıklarınızı olabildiğince azaltmaya çalışın. Geri dönüştürebileceğiniz her şeyi ama her şeyi ayrılmış kutu ve kumbaralara atın.
  • Daha fazla yürüyün, bisiklete binme alışkanlığı edinin.
  • Çamaşırlarınızı 30 derecede veya soğuk suda yıkayın ve kurutma makinesi yerine ipte kurutun. 
  • Evinizin, apartmanınızın çatı ve cephe yalıtımlarını yaptırın, daha az ısınma ihtiyacı hissedin.
  • Mümkünse ofis dışı toplantılarınızı telekonferans yöntemiyle yapın.
  • Çalışmıyor halde olsalar bile elektronik cihazlarınızın fişini çekin.
  • Modanın kurbanı olmayın, sadece ihtiyaç durumunda giysi, ayakkabı vs. alışverişi yapın.
  • Her türlü alışverişinizde birinci tercihiniz ikinci el ürünler olsun. Ve mutlaka alışverişe yanınızda bez veya sırt çantanızla çıkın. Poşet kullanımını azaltın.
  • Ev ve ofisinizdeki ampullerin LED olmasına özen gösterin.
  • Su tüketiminizi azaltın, musluklarınızdaki tazyik ayarını düşürerek bile hayatınızı çok etkilemeyecek, ama geleceğinize büyük katkıda bulunacak bir adım atabilirsiniz.
  • Küresel ısınma ile mücadele eden organizasyonları destekleyin. Hiçbir şey yapamadığınızı düşünseniz bile onların bir şey yapmasına destek olabilirsiniz.
  • Navigasyon uygulamaları kullanarak trafikte geçireceğiniz zamanı minimuma indirin.
  • Bu adımları tanıdıklarınız, arkadaşlarınız ve ailenizle de paylaşın; içlerinden birinin bile bu adımlardan sadece birini atması fark yaratacaktır.

Dünya ve doğa bugüne kadar biz insanlara oldukça cömert davrandı… Ancak bu cömertliğin de bir sonu, dahası bir karşılığı olması gerekmez mi?

Siz de bu yolda adımlar önermek isterseniz, aşağıya yorum bırakabilirsiniz.