İçimizden Cana Can Katan Bir Hikâye

Kök Hücre
Röportaj

Tüm Röportajlarımız

Bir insanın hayatını kurtarabilecek süper bir güce sahip olsaydınız bu gücü kullanmak için tereddüt eder miydiniz? “Etmezdim” dediğinizi duyar gibiyiz. Ve asıl şaşırtıcı olan her birimiz bu süper güce sahibiz! Aslında süper de değil; gayet doğal, gayet doğuştan ve evet, hepimizde var olan bir güç!

Bu gücün adı Kök Hücre. “İçimizden Hikâyeler” serimizin konukları çalışma arkadaşlarımız Birol Mutlu, Zihni Fidan ve Sinan Karaca. Zihni Bey ve Sinan Bey bu güçle iki insanın, o iki insanın ailelerinin, sevdiklerinin hayatlarına dokunmayı başarmış kök hücre bağışçıları; Birol Bey ise bir insan hayatını kurtarabilmek için eşleşme bekleyen binlerce donör kahramandan biri olmanın yanı sıra kök hücre bağış ve nakli konusunda farkındalık yaratmak için büyük bir emek ve zaman harcayan, hayat kurtarmak için öncü ve aracı olan çalışma arkadaşımız. Birol Mutlu, Zihni Fidan ve Sinan Karaca ile yaptığımız bu röportajın tüm okurlarımıza ilham olmasını, farkındalık yaratmasını ve yanlış bildiğimiz tüm süreçleri birinci ağızdan doğrusuyla öğrenerek oluşan bilincin yeni yeni hayatları yeniden canlandırmasını diliyoruz.

Merhabalar, karşımızda iki hayatı sağlıkla buluşturmuş iki isim ve çalışmalarıyla bu buluşmaların gerçekleşmesinde emeği olan bir başka isim daha var. Öncelikle sizleri tanıyabilir miyiz?

Birol Mutlu: Merhaba. Ben Birol Mutlu. 2000 yılından beri Ford Otosan’dayım. Aslen Eskişehirliyim. İki sene Eskişehir Fabrikamızda görev yaptıktan sonra Kocaeli Fabrikamıza transfer oldum. 10 yıldır sosyal sorumluluk projelerinde yer alıyorum. Bugüne kadar sayısını hatırlamadığım onlarca projeyi yürüttüm, gönüllü olarak yer aldım. Bu projelerden biri de “Kök Hücre” projesiydi. Gerçekten insanın kalbine, yaşama, insanlığa dokunan bir proje oldu.

Zihni Fidan: Ben de Birol gibi 2000 yılında Ford Otosan Eskişehir Fabrikamızda işe başladım. 18 yıl bakım ve yardımcı işletmeler yöneticiliğinde çalıştıktan sonra 2018 yılından beri de fabrika müdürlüğü, endüstri mühendisliğine geçtim.

Sinan Karaca: Merhaba, ben Sinan Karaca, 1992 Eskişehir doğumluyum. Osmangazi Üniversitesi Elektrik Elektronik Mühendisliği 2015 mezunuyum. Üniversiteden mezun olduktan sonra ilk iş yerim Ford Otosan oldu. Ford Otosan’da iki buçuk yıl boyunca Motor Alan Fabrikası Bakım bölümünde görev aldım. Daha sonra Ar-Ge Test merkezine rotasyon ile geçiş yaptım ve üç buçuk yıldır bu ailedeyim. Şu anda test mühendisi pozisyonunda görevime devam ediyorum.

Konumuz kök hücre nakli ve bağışı. Bu konu nasıl gündeminize girdi? Çalışmalarınızdan biraz bahseder misiniz?

B.M.: Ben 2018 senesinde bu konuyla karşılaştım. Sosyal medyayı aktif olarak kullanıyorum ve yardımlaşma sitelerinde üyeliklerim var. Tabii ki sağlıklı ve düzgün yönetilen platformlardan bahsediyorum. Bir gün yine sosyal medyadaki paylaşımlara bakarken 1 yaşında, Yağız adında bir bebeğin bağışıklık sisteminde sıkıntı yaşayan ve annesiyle babasının feryadıyla ilik nakli için çabalayan bir paylaşım gördüm. Olay bu şekilde başladı.

Sonrasında kök hücre nedir, ne değildir, hangi yollarla ne şekilde alınır, hangi hastalıkların tedavisinde kullanılır araştırmalarına başladım. Ardından da bu projeyi filizlendirdik ve bugünlere geldik. Hedefim bu projeyi daha da büyütüp, gerekli onay ve izinleri alarak Ford Otosan çatısının da üzerine çıkıp, Koç Holding’de bünyesinde bu projeyi daha da büyütüp daha çok insana fayda ve katkı sağlamak.

İlik nakli deyince insanlar ilk başta korkuyorlar. Maalesef çok yanlış bir algı var. Aslında bu algıyı kırmak için yola çıktık. İlik, kök hücre nakli deyince çoğu insan ameliyat masasına yatıp, bellerinin içerisine kesiyle birlikte girileceğini, iliklerinden belli bir parça alınacağını, yan masada yatan hastaya nakledileceğini zannediyor. Ama bu söylediklerimin yapılan uygulamayla uzaktan yakından alakası yok.

Başta ben de böyle düşünüyordum, “ilik nakli” ismi korkutucu. Sağlık Bakanlığı daha sonradan bu “ilik nakli” ifadesini “kök hücre nakli” olarak değiştirdi. Çok yerinde, çok doğru bir karar oldu. Kanserli hastalarda gerekli eşleşme kan bağı olmayan insanlarla yüzde 90'ın üzerinde sağlandığı takdirde hasta kişinin yüzde 80- yüzde 90 oranlarda hayata geri döndüğünü, hastalığı yenebildiğini öğrendim. Daha sonra bu konuyu kendi yöneticimle paylaşarak Kızılay iş birliğiyle yapacağımız bir farkındalık projesiyle Ford Otosan’a taşımayı önerdim. Hiçbir yöneticim desteğini esirgemedi.

Sonrasında Kızılay Kocaeli Bölge Müdürlüğüne gittim. Projemizin detaylarını anlattım, biz de bu taşın altına elimizi sokmak istiyoruz dedim. Sağ olsunlar çok sıcak yaklaştılar ve bütün süreci a’dan z’ye anlattılar. Kızılay Doğu Karadeniz Bölge Sorumlusu Adem Buğdayoğlu ve İç Anadolu Bölge Sorumlusu Nejdet Ayduran ile tanıştık, alan müdürüm ve yöneticilerimle birlikte kısa bir toplantı yaptık. İlk başta küçük küçük sınıflar oluşturduk, tabii ki o zaman hayatımızda bu koronavirüs yoktu. Kısa toplantı ve görsel sunumlarla kamu spotu videolarla birlikte çalışma arkadaşlarımıza aktardık, kök hücre naklinin ne olduğunu öğrendik. Masaya yatıp kesilerek alınmadığını, Aferez cihazıyla toplanarak hastaya nakil yapılabildiğini ve bu nakil sayesinde de hastaların hayatta kalabildiklerini arkadaşlarımıza aktardık. Kızılay ekipleri, eğitimlerimiz sırasında fabrikamızda hazır bulundu. Eğitimlerimizi saat başı turlarla yaptık, günde 8 ila 10 seans yaptık.

Yaptığımız seanslardaki katılımcı arkadaşlarımızın en az üçte biri gönüllü olarak donör olmayı kabul etti, biri de Zihni Bey’di. O gönüllü donör olmayı kabul eden arkadaşlarımızdan Kök Hücre Bağışçısı olma ile ilgili bilgi formunu doldurmalarını istedik. Sonrasında bu gönüllü arkadaşlarımız Kızılay ekiplerinin olduğu bölgeye geçerek, orada 3 küçük tüp kan verdiler. Bu verdikleri kan ile kök hücre veri bankasına kayıtları yapıldı. İlk aşama bu kadar.

Verdiğiniz kan veri bankasına kaydediliyor ve Sağlık Bakanlığı ile Dünya Sağlık Örgütü’nün ortaklaşa, paralel erişimi olan Kök Hücre veri bankasına isimleriniz kaydediliyor ve 55 yaşına kadar kişisel bilgileriniz kesinlikle kimseyle paylaşılmadan, gizli tutulmak kaydıyla bir kimlik numarası (ID) verilerek saklanıyor.

Saklanma aşamasından sonra diyelim herhangi bir ülkede veya ülkemizde bir hasta var ve hastanın tedavisi için kök hücre gerekiyor, kendi üretemiyor ya da kan kanseri diyelim. Maalesef ki bu hastalık yüzde 80 0-10 yaş grubunu vuruyor. Yetişkinlerde bağışıklık sistemleri biraz daha kuvvetli olduğu için atlatma oranları daha yüksek, ancak çocuklarda bağışıklık sistemi de kuvvetli olmadığı için bu hastalığın daha vahim sonuçları olabiliyor. Diyelim ki böyle bir hastanın kök hücre nakline ihtiyacı oldu, hastanın tedavisini yapan hastane, Sağlık Bakanlığına başvuru yapıyor. Sağlık Bakanlığı veri bankasına ulaşıyor. Hastanın DNA ve kan bilgileri, kök hücre veri bankasına daha önceden kaydı yapılan hastaların kayıtlarında taranıyor. Bu tarama sadece ülkemizdeki değil, dünya genelinde Dünya Sağlık Örgütü çatısı altındaki kök hücre veri bankalarında yapılıyor. Bu tarama yapılırken yüzde 90’ın üzerinde uyum var mı diye bakılıyor. Bir nevi genetik ikizden bahsediyoruz, aynı anne ve babadan olmayan genetik ikiz.

Yüzde 90’ın üzerinde bir eşleşme yakalandığı takdirde Sağlık Bakanlığı donöre Kızılay aracılığıyla ulaşıyor. Donörü arayan Kızılay oluyor. Bir hastayla yüzde 90’un üzerinde bir eşleşmeniz oldu, bu hasta ile kök hücre alışverişi yapmak istiyor musunuz diye bir kez daha soruyorlar. Donör olan kişi bu noktada dilerse istemiyorum, vazgeçtim diyebiliyor. Kimlik bilgileriniz hasta veya hasta yakınları da dahil kimse ile paylaşılmadığı için size bu konuda farklı bir rahatsızlık sebebi de yaşatılmıyor. Hatta donör kabul etmeden donör bulunduğu hasta ve yakınlarına iletilmiyor bile.

Kabul etmeniz durumunda ise Kızılay dosyayı T.C. Sağlık Bakanlığı, Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Türkiye Kök Hücre Koordinasyon Merkezi TÜRKÖK’e iletiyor ve devreden çıkıyor. TÜRKÖK ekipleri donörle önce bir telefon görüşmesi yaparak, Sağlık Bakanlığının göstereceği herhangi bir hastanede -bu Türkiye’de 3 hastanede yapılabiliyordu, ancak Covid’den dolayı artık farklı, üniversite hastanelerinde de yapılabiliyor- donöre tam sağlık taraması (check-up) veriyorlar. Bunun da sebebi, hastanın bağışıklık sisteminin zaten çalışmıyor oluşu ve en ufak bir enfeksiyonun bile hayati riske neden olması. Sağlık taraması sonucunda herhangi bir riskli duruma rastlanmadığı takdirde fazla vakit kaybetmeksizin donöre gün veriliyor.

Kök hücre nakli üç yöntemle yapılabiliyor. Birinci tip kordon bağı dediğimiz yöntem, doğum esnasında alınan, ancak dünyanın bazı ülkelerinde izin verilen ve ülkemizde olmayan bir sistem, çünkü bizim kordon bağı bankamız yok.

İkinci yöntem kemik iliği nakli. Şehir efsanesi olup da insanların korkmasına neden olan konuya benziyor. Bu kök hücre dediğimiz hücreler, insan vücudunda kan içerisinde başı boş bir şekilde gezen hücreler değil, kök hücreler vücudumuzda pelvis kemiği adı verilen kalça kemiğimizde yapışık olarak konuşlanmış, yaratılış olarak sadece kalça kemiğimiz üzerinde ve omurilik çevresinde yapışık olarak mevcutlar, hiçbir şekilde kanda dolaşmıyorlar. Bu kemik iliği toplama dediğimiz ikinci yöntemde, hasta kabul ederse bir iğne yardımıyla kalça kemiğinden şırıngayla kök hücre toplanıyor. Bu operasyon yaklaşık 45 dakika -1 saat kadar sürüyor ve lokal anestezi ile yapılıyor. İğneden çekinildiği için ya da iliğe girecekler endişesi ve yanlış algılardan dolayı pek tercih edilen bir yöntem değil. Donörlerin yüzde 5’lik bir dilimi bu yöntemi kabul ediyor.

Üçüncü yöntem periferik kök hücre toplama yöntemi, yani aferez cihazı yardımı ile yapılan yöntem, aynı zamanda dünya genelinde yüzde 95 oranında tercih edilen ve uygulanan sistem. Biz de bugüne kadar iki hastaya bu yöntemle kök hücre verdik. Yöntemin adı aslında cihazın isminden geliyor. İki kolunuzdan bir nevi diyaliz makinesine benzeyen bir makineye bağlanıyorsunuz. Bir kolunuzdan çok yavaş bir şekilde, sizi herhangi bir tehlikeye sokmayacak, tansiyonunuzu, şekerinizi, kan basıncınızı düşürmeyecek bir hızla kanınızı çekmeye devam ederken kanın içerisindeki kök hücreleri topluyor, diğer kolunuzdan kök hücreleri ayrıştırılmış kanı geri sizin vücudunuza bırakıyor. Burada hani kök hücre pelvis kemiğine yapışıktı, hani kanda dolaşmıyordu diyeceksiniz. Bu işlemin 4 gün öncesinde, hasta-donör eşleşmesi tamamen netleştikten, yani hem hastanın sağlık durumunun transfere uygunluğu hem de donörün sağlık taraması sonucu elverişli çıktıktan sonra planlanan zaman takvimine göre donöre günde 1 sefer olmak üzere 4 gün aşı uygulaması yapılıyor.

Bu aşının yapılmasının sebebi, beyne giden sinirleri yönlendirip yapışık olan kök hücreleri bir nevi kandırarak kana karışmalarını sağlamak. Hiçbir yan etkisi olmayan, belki biraz geçici eklem ağrısı hissedebileceğiniz bir yöntem. Dünya genelindeki bu aşı yüzünden herhangi bir şekilde zarar görmüş, kalıcı hasara neden olmuş bir vaka bildirilmemiş. Dört gün boyunca aynı saatte yapılan aşılar sanki insan vücudunda bir yara varmış, vücutta bir sorun oluşmuş gibi bir sinyal göndermesine sebep oluyor, beyin de bu sinyalle kök hücrelere hareket edin, soruna müdahale edin talimatı gönderiyor. Her türlü hastalıkla savaşan, kanın yapıcı askerleri olarak adlandırabileceğimiz ve kanın yenilenmesini sağlayan kök hücreler de kemikten ayrılıp kana karışıyor. Bu hastalarda maalesef bu kök hücreler olmadığı için hastalıklarıyla savaşamıyorlar. Kan kendini yenileyemiyor, hastalıkla savaşamıyor. Özellikle lösemi hastası çocuklarda belirli periyodlarda kan değiştiriliyor. Kan tazelenmezse hasta ölümle karşılaşıyor. Sürekli aynı kan grubundan trombosit temin edilmesi gerekiyor. Trobosit pozitif kanlarda daha çok bulunuyor, ancak negatif kan gruplarında trombosit bulmak çok zor oluyor. Belli periyodlardan sonra bulunamadığı zaman maalesef hasta kaderiyle baş başa kalıyor. Bu noktada yüzde 90’ın üzerinde uyum olan donörler gerçekten hayat kurtarıcı konumdalar. Çünkü savaşçı kök hücreleri bir başka bedende hastalıkla mücadele ediyor, bölünerek çoğalıyor ve çoğunlukla da mücadeleyi kazanıyorlar.

Aşılama işleminde hastanın yaşı ve kilosu göz önünde bulunduruluyor ve sizden o miktarda kök hücre alınıyor. Mesela Sinan Bey’in donör olduğu hasta 110 kg’lık bir yetişkindi, dolayısıyla Zihni Bey’den daha fazla miktarda kök hücre verdi. Sinan Bey de bu arada 70 kg civarında ve kendisinden neredeyse 1 milyon hücre alındı. Sağlıklı bir bireyin bedeninde milyonlarca kök hücre var ve dediğim gibi bu hücreler bölünerek çoğaldıkları için donörün bu miktarda kök hücre vermesinde kendi sağlığı açısından hiçbir risk bulunmuyor.

Tohumlama gibi bir süreç aslında, kökü sizde olduğu için sizin bedeniniz bunu üretmeye devam ediyor, verdiğiniz hastada da eşleşmiş hücreleriniz aynı işlevle onu sağlığına kavuşturuyor. Bu arada size yapılan aşının da etkisi yok olduğunda kanınızda dolaşmakta olan kök hücreler tekrar kalça kemiğinizdeki yerlerine geri dönüp yapışıyorlar.

Sinan Bey, Zihni Bey; siz ne zaman, nasıl karar verdiniz? Karar veren herkes donör olabilir mi?

S.K.: Benim için süreç şu şekilde başladı ; Eskişehir Fabrikamızda Kızılay kök hücre nakli üzerine düzenlenen bir konferansı dinlemem üzerine farkındalık kazandığım bu konu beni kök hücre bağışçısı olmaya iten ilk adım oldu. Kızılay’a düzenli olarak kan bağışı yapıyordum, fakat kök hücreyle ilgili derin bilgilere sahip değildim. Edindiğim bilgilerin orada fiili olarak bir insana umut olmak düşüncesini tetiklemesinin ardından ben de herkes gibi orada kanımı verdim. Herkes gibi ben de eşleşme ihtimalinin düşük olduğunu bildiğimden; uzun bir süre aranacağımı, bir insana dokunabileceğimi düşünmüyordum. Çok değil, 8 ay kadar sonra beni aradılar ve bir Akut Lenfoblastik Lösesmi (ALL) hastası ile eşleşme sağlandığını Kızılay görevlisi tarafından öğrendim. Belirli bir yaş aralığında, sağlıklı her birey Kızılay şubesine gidip 3 tüp kadar kan vererek donör olma yolunda bir adım atabilir.

Z.F.: Daha önce duyduğum, ancak benim de tam olarak ne olduğunu bilmediğim bir konuydu. Formu doldurdum, üç tüp kan verdim. Sanırım aralık ayındaydı. Beni Kızılay’dan aradılar, İç Anadolu Bölgesi’nden. Bir hayata umut olabileceğimi, eşleşme olduğunu söylediler; çok farklı, tarifi imkânsız bir duyguydu. Mutluluk, hüzün, bir cana hayat verme olasılığı… Bu hedefle veriyorsunuz zaten, ancak teoriyle pratiği gerçekten bambaşka hisler uyandırıyor insanın içinde. Özellikle de bu kadar kısa sürede bir eşleşme hiç beklemiyordum, onun da şaşkınlığı vardı tabii ki. Etrafımda uzun senelerdir bekleyip eşleşme olmayan arkadaşlarım var. 18-55 yaş aralığındaki her sağlıklı birey donör adayı olabilir, hiçbir sıkıntı yok.

Yaşadığınız süreci, eşleşmeniz olduğunu duyduğunuz andan itibaren detaylarıyla anlatır mısınız?

S.K.: Açık söylemek gerekirse Kızılay beni arayıp eşleşme olduğunu söylediğinde halk tarafından hissedilen korkuların birçoğunun yansımasını içimde hissettim. Nedir o korkular? Aslında hepimizin aklına ilk anda gelen; anestezi, ameliyat, hastanede kalma gibi olgular.. Ama daha sonrasında bir insan canının söz konusu olduğunu, sizin sayenizde bir insana hayat olabileceğinizi, akıldan geçen olguların aslında onun yaşadıklarının yanında birer teferruat olduğunu düşünüyorsunuz ve o korkular geldikleri gibi aynı hızda yok oluyorlar. Yok olan bu korkular insanda yerini bu sürece devam etme hevesine bırakıyor. Ben de bu hevesle telefondaki Kızılay görevlisine tereddüt bile etmeden sürece devam etmek istediğimi belirttim.

Hastanın 91 doğumlu, ALL hastası bir Türk erkek olduğunu öğrendim. Benden bir yaş büyük bir hasta. Bir de kilosunu biliyorum, 100 kilo civarında. Onu da şu sebepten ötürü biliyorum, hastanın kilosu nakil için gereken kök hücre miktarında belirleyici bir konumda. Çok fazla bilgi paylaşılmıyor çünkü hastanın ve donörün bu süreçte korunması en önemli faktörlerden bir tanesi. Hem Kızılay hem de Sağlık Bakanlığı bu konuda titiz çalışıyorlar ve süreci tamamen profesyonel yönetiyorlar.

Kök hücre nakli iki çeşit yöntemle yapılabiliyor. Bu yöntemlerden birincisi kemik iliği nakli. İkinci yöntem ise periferik yöntem olarak geçiyor. Eşleştiğiniz hastanın doktoru iki yöntemden birini öneriyor ve Sağlık Bakanlığı son kararı tamamen donöre bırakıyor. Ama siz donör olarak diğer yöntemle de nakil gerçekleştirebiliyorsunuz, sizi mecbur tutmuyorlar kesinlikle. İki yöntemin sadece operasyon aşamaları farklılık gösteriyor ama süreç sonunda toplanan kök hücre sayıları aynı. Ben doktorun da önerdiği periferik yöntemle; öncesinde 5 gün boyunca aşı oldum, 5 günün sonunda aferez cihazına bağlanarak toplamda 2 saat 15 dakika içerinde gerekli miktarda kök hücrelerin toplanması ile; naklimi gerçekleştirdim.

Şunu özellikle belirtmek istiyorum, acı herkes tarafından merak edilen bir şey olabilir bu aşamada. Hastanede geçirdiğim 4 gün boyunca çok az ağrı hissettim. Aşı vücudunuzu tetikliyor ve eklemleriniz bir süre sonra kök hücre üretmeye başlıyor. Dolayısıyla kalça kemiği bölgesinde, eklem yerlerinde, sırt-bel bölgesinde bir ağrı hissediyorsunuz. Bu ağrıyı tanımlamak gerekirse uzun süre spor yapmadan geçirdiğiniz bir dönemin ardından ilk spor yaptığınızda hissettiğiniz ağrı gibi. Süreç boyunca beni zora düşürecek, günlük hayatımı etkileyecek, dayanılmayacak ağrılarım hiç olmadı. Dolayısıyla aktarılan tecrübelerin ışığında isteyen herkes hiçbir çekincesi olmadan bir insan hayatına umut olabilir.

Z.F.: İlk böyle eşleşme ve nakil sürecini yaşayan Sinan arkadaşımızdı. Benim eşleşmem çıktığında onunla da görüştüm. İlginç olan biz Sinan ile aynı yerde, aynı fabrikada çalışıyoruz. İki eşleşmenin de bu dar alandan çıkması çok büyük bir şans. Milyarlarda bir ihtimal gibi. Sinan ile ilk konuştuğumuzda o hastasının yaşını söylemişti. Yetişkin bir hastaydı, ben de öyle biriyle eşleştiğimi düşünüyordum, ama 2013 doğumlu, 7 yaşında bir çocuk olduğunu öğrenince çok daha farklı bir duygu oldu. Çocuk yani. Küçücük bir çocuk. İnsan kendini daha farklı hissediyor. Yolun başında… Ailesi, sevdikleri… Bir hayata değil, koca bir aileye o bağışı, o nakli yapıyorsunuz.

Normalde benim naklim 6 Nisan’da gerçekleşecekti, ancak bu koronavirüs kendini gösterince üç ay ötelediler. O küçük kardeşimizin hayata tutunması için dua ettik hep birlikte. Duygular altüst oldu, o heyecan korku ve endişeyle karıştı. Bir yandan umut… Şükürler olsun ki küçük kardeşimiz üç ay daha hayata tutundu. Sonra Sağlık Bakanlığı naklin haziran ayında gerçekleşeceğini haber verdi. Ben yine kabul ettim. İlk haber geldiğinde hastamızın doktoru ameliyat yöntemini uygun görmüştü ve ben o yöntemi de kabul etmiştim. Ancak pandemiden dolayı planlar değişti, nakil Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nde periferik yöntemle gerçekleşti. Demek ki hastanın sağlığı için bu da artık uygunmuş. Ya son çaresiydi, başka bir ihtimal mümkün olmadığı için buna dönüldü, orasını bilemiyoruz.

Nakilden 4 gün öncesinde aşıya başladım. Dördüncü gün, kök hücre toplama işleminden iki saat önce son aşımı oldum. Aferez cihazına bağlandım, işlem 3 saat kadar sürdü. Bu süre zarfında herhangi bir sıkıntı yaşamadım, kesinlikle korkulacak bir şey yok. Baş dönmesi, halsizlik gibi bir şey bile yaşamıyorsunuz. İşlemlerimiz bitti, sağ olsun Birol da yanımızdaydı. Desteğini hep hissettim. Burada ona bir kez daha teşekkür ediyorum.

Hasta ile görüşme imkânınız oldu mu?

Z.F.: Size sadece hastanın yaşı ve hangi ülkede olduğu bilgisi veriliyor, hangi şehirde olduğu da söylenmiyor. Kök hücre toplanma işleminden sonra 100 gün geçmesi gerekiyor, TÜRKÖK’ün bir e-posta adresi var, oraya TC kimlik numaranız ile giriş yaparak hastanın sağlık durumu ile ilgili bilgi alabiliyorsunuz. 2 sene geçtikten sonra karşı taraf da eğer isterse donörü ile tanışabiliyor. Bu 2 sene içinde adres, isim, kişisel bilgileriniz olmadan Sağlık Bakanlığı aracılığıyla mektuplaşabiliyorsunuz.

B.M.: Mektubu siz Sağlık Bakanlığına gönderiyorsunuz, onlar hastaya iletiyorlar. Bu iki sene durumunun mantıklı bir açıklaması var. Bunun bir sebebi donörü korumak, bir diğer sebebi de hastayı korumak. Hasta ve donör yakınları arasında herhangi bir çıkar ilişkisinin önüne geçmek için bu süre tüm dünyada aynı şekilde uygulanıyor. Biri çıkıp ben senin çocuğunun hayatını kurtardım, bize şunu şunu vereceksin olmasın. Diğer yanda hasta en kötü senaryoda kaybedilir, yakınları donörü suçlayıcı bir tavır sergileyebilir. Sebepler çoğaltılabilir elbette, ama günün sonunda bu DSÖ’nün aldığı bir karar ve o iki sene boyunca kimlikler gizli kalacak şekilde sadece durumu hakkında yazışabiliyorlar.

S.K.: Hasta ile bu süreçte iki sene boyunca Sağlık Bakanlığı görüşme izni vermiyor. Ben de henüz o iki içerisindeyim. Ama 2 senenin ardından kesinlikle iletişime geçmeyi düşünüyorum. Şu an benim nakil sürecimin üzerinden 8 ay geçmiş durumda. Ben bu süre zarfında 4 kere Sağlık Bakanlığına hastanın durumunu öğrenmek için yazdım. Sağlık Bakanlığı da yürüttükleri gizlilik prosedür kapsamında; sadece “hastanın durumu iyi” diye bir bilgi paylaşıyor. Bu yazışmayı da e-posta üzerinden yapıyorsunuz. 2 senenin içinde bir de mektup yazma olanağınız var. Tabii ki içinde kişisel herhangi bir bilgi olmamak şartı ile. Aynı şekilde hasta da eğer isterse bana cevap verebiliyor. Ben mektubumu da hazırladım, üzerinde düzenlemeler yapıyorum, çünkü o benim için çok önemli bir an, ilk iletişim anı... Bu hafta içerisinde göndermeyi düşünüyorum. 2 sene geçtikten sonra Sağlık Bakanlığına talebimi bildireceğim, eğer hasta da benimle görüşmek isterse, çok mutlu olacağım, nadir ve çok değerli bir deneyim yaşayacağım.

Yurt dışından bir eşleşme gerçekleştiğinde süreç nasıl oluyor, oraya gitmek gerekiyor mu?

B.M.: Ford Otosan genelinde 9 adet eşleşmemiz var, başarı oranımız çok yüksek. 3650 kişiye eğitim verdik, 1148 kişi gönüllü bağışçımız oldu. 1148’in 9’unda yüzde 90’ın üzerinde eşleşme gerçekleşti. Bu 9 eşleşmenin biri Sinan, biride Zihni. Üçüncüsü yine Gölcük Fabrikamızdaki kıymetli bir kardeşimiz, o da İtalya’da bir çocukla eşleşti. 6 Nisan’da, (aynı tarihte, tesadüflerimiz çok) transfer gerçekleşecekti, maalesef pandemiden dolayı askıya alındı. Henüz yeni nakil onayı gelmedi. O da dört gözle bekliyor, bir an önce bağışımı yapayım, o küçük kardeşimizi de hayata tutunduralım diye. Şu an o çocuk yaşıyor mu, yaşamıyor mu onu da bilmiyoruz maalesef.

Sorunuza dönecek olursam, yurt dışı bir eşleşme olduğunda buradaki donör İstanbul veya Ankara’daki bir toplama merkezinde kök hücrelerinin naklini gerçekleştiriyor. Sonrasında organ nakli sırasında uygulanan prosedürlerle, soğuk kutularda hastanın bulunduğu yere uçak veya helikopterle en fazla 24 saat içinde ulaştırılıyor. Dünyanın neresinde olursa olsun. Ne hastanın ne de donörün birbirlerinin olduğu yerlere gitmelerine gerek yok.

İşinize devam ederken bu süreci yönetmek de zor olsa gerek, sonuçta 4 gün aşı işlemi, sonrasında nakil işlemi vs. Ford Otosan ve diğer şirketlerin bu izinler konusundaki yaklaşımları ne şekilde?

B.M.: Şöyle anlatayım, eşleşme oldu, tarih kararlaştırıldı, TÜRKÖK devreye giriyor. Donörün çalıştığı iş yerindeki en üst amiri kimse bu bilgileri alıyor donörden, Sağlık Bakanlığı aracılığıyla bu iş yerine bir bildiri geliyor. İşlemin başlayacağı tarih bilgileri de iletiliyor. Aşılamanın başlayacağı tarihten transferin yapılacağı güne kadar donör ücretli görevli statüsünde izinli sayılıyor. Bu doğrudan devlet tarafından verilen bir izin. Ayrıca mesela donörün şehir değiştirmesi gerekiyorsa, aşılama ve transfer Ankara’da olacak, ama donör Tekirdağ’da diyelim, devlet donörü ve refakatçisini Ankara’da dört gün boyunca 4 ya da 5 yıldızlı bir otelde konaklatıyor. Bunu da Sağlık Bakanlığı karşılıyor. Aşılama bittikten sonra da evinin kapısına kadar ulaşımını da TÜRKÖK ekibi sağlıyor.

Z.F.: Bu konuda benim de eklemek istediğim bir şey var. Fabrika yönetimimize bu konuda çok teşekkür etmek istiyorum, Sağlık Bakanlığından bu nakille ilgili izinler geldiği zaman, araya da pandemi girince, bana özel evden çalışma izni verdiler ve ben halen evdeyim. Yöneticilerimiz de, doktorlarımız da sağ olsunlar farklındalıkla yaklaştılar ve nakli engelleyecek herhangi bir sıkıntı olmaması adına evden çalışmama ön ayak oldular.

Eşleşmeyi duyduğunuzda çevrenizden aldığınız tepkileri paylaşır mısınız? Zihni Bey, özellikle siz tam pandemi dönemine denk geldiniz, endişeleriniz oldu mu?

Z.F.: İlk an ne kadar kararlıydıysam, pandemi sebebiyle beklemek zorunda olduğumuz dönem sonrasında da o kadar kararlıydım. Tabii annem babam, yaşları büyük olduğu için bu nakil işleminin tam ne olduğunu bilemiyorlardı. Anlatıyorduk, ama onlar hep eskilerden, sağdan soldan duyduklarıyla farklı bir şey olarak algılıyorlardı. Ama sonrasında iyice anlattık, o zaman tamam, sevaba girecekmişsin dediler, yanımda oldular.

Ama anne yüreği bir başka tabii, benimle hastaneye gelmek istedi, ben de virüsten dolayı olmaz dedim, eve gittiğimde bir baktım, annem köyden kalkmış gelmiş beni bekliyor, görmeden rahat edememiş. Beni sağlıklı görünce sevindi geri gitti. Diğer taraftan oğlum her karşılaştığı kişiye babam bir can kurtaracak diye anlatıyordu… Kendi verdiğiniz candan bunu duymak da çok farklı bir his…

S.K.: Aileme söylediğimde en çok endişelenen kişi annem oldu. Annemin aklındaki sorulara ve endişelere edindiğim bilgiler ile cevaplar verdikten sonra sürekli evde bu konuyu konuşmaya başladık. Aile gündemimizdeki konular bu sefer yerini hasta ve hastanın ailesi konusunda empati kurmaya bıraktı. Sürekli onların içerisinde bulundukları durumu, bu konudaki hislerini konuştuk. Hasta ve ailesi için düşününce de; biz böyle duygular yaşıyorken onlar da kim bilir ne kadar mutlu olmuşlardır... Bu hissiyatın manevi hazzını kesinlikle tarif edemem.

Yöneticilerim ve dostlarımla donör olacağımı anlattığımda aslında herkesin kök hücre nakli ile ilgili ne kadar hassas olduğunu, aynı durum onlarında başına gelse seve seve bu sürece dahil olmak istediklerini fark ettim ve desteklerini sonuna kadar hissettirdiler, her birine tek tek teşekkür ederim...

Bağış bir kez mi gerçekleşebiliyor?

Z.F.: Nakil işlemi tamamlandığında, 1 yıl pasif duruma geliyorsunuz sistemde. 1 yıl sonra donör bağışçılığa devam etmek istiyorsa aktif hale dönüyor. Tekrar gidip 3 tüp kan vermeye gerek yok. Nasip olursa 1 yılın ardından tekrar bir eşleşme olursa kök hücrelerimi bağışlamak istiyorum.

S.K.: Doku örneğim zaten TÜRKÖK’ün veri bankalarında duruyor. Tekrar bir eşleşme olursa bana haber verecekler. Bir eşleşme olursa hiç tereddütsüz kabul ederim. Ayrıca şunu da eklemek istiyorum, yeni bir hastanın yanı sıra nakil gerçekleştirdiğim hastanın tekrar bir ihtiyacı olması durumunda da aynı şekilde sizinle irtibata geçiyorlar, öyle bir durum olursa da seve seve hemen kök hücre naklini gerçekleştiririm.

Bizleri aydınlattığınız için çok teşekkür ederiz, donör aday adayı takipçilerimizle paylaşmak istediğiniz başka bir konu var mı?

B.M.: 81 milyon nüfusu olan bir ülkede maalesef donör sayımız 600 bin civarında. Kurtaracak çok can var ve onları kurtarma ihtimalimizi yükseltmek için daha çok insana ulaşmamız gerekiyor. Biz bu yolda önemli bir mesafe kat ettik, ama tabii ki yeterli değil. Sizin aracılığınızla daha çok insana ulaşacağız, holding çatısı altındaki diğer şirketlerde de bu farkındalık için çalışmalarımızı yapacağız. Ben hep en önde bayrak taşımaya razıyım, yeter ki can kurtaralım.

S.K.: Keşke daha önceden bu farkındalığı kazanmış olsaydım ve kök hücre naklini daha erken yaşta yapabilseydim. Bu kadar kolay bir süreçle bir insanın hayatını kurtarmak mucize gibi. Ama mucize değil, bir gerçek. Ve bu gerçeği yaşamak, yaşatmak hepimizin elinde.

Bu deneyim benim hayatımın dönüm noktası oldu. Önereceğim tek şey korkularınızdan arının,cesaretli olun ve adım atın. Aklınızda hâlâ soru işaretleri varsa lütfen bu süreci yaşamış birileriyle konuşun. Bu röportajla bana ulaşabilir, istediğiniz her türlü soruyu sorabilirsiniz. Seve seve yardımcı olurum.

Z.F.: Bir canı kurtarmanın, bir cana, onun sevenlerine umut olmanın tarifsiz bir hissi var. 18 yaş üstü, sağlıklı bir bireyseniz korkmadan bu hissi yaşamanızı tavsiye ederim.