Türkiye’nin Pazarları 11. Bölüm: Hayko Cepkin İle İzmir Selçuk Pazarı

trp11
coskun aral

Coşkun Aral Coşkun Aral

Eğlence, bilgi ve lezzet dolu yol maceramız Türkiye’nin Pazarları’nın yepyeni ve çok özel bir bölümünden daha merhaba! Özel kelimesini bilerek kullanıyorum, çünkü bu bölüm hem gittiğimiz bölge hem de konuğumuz açısından çok özel! Coğrafyasıyla, tarihiyle, insanıyla, lezzetleriyle, yaşam kültürüyle kendine has bir yer olan İzmir Selçuk’tayız. Üstelik müziğiyle, tarzıyla, tavrıyla, samimiyetiyle kendine has bir konuk, daha doğrusu ev sahibiyle birlikteyiz: Sevgili Hayko Cepkin!

Sabahın erken saatlerinde yol arkadaşımız Ford Kuga ile yola düşüyoruz. Artık havalar iyiden iyiye soğuduğu için kıyafetimiz ve hazırlığımız ona göre. Yolda çok güzel bir yağmur manzarası var. Kuga bize, sadece içinin sıcaklığıyla değil konforuyla da bu yolculuk için en ideal eşlikçi olduğunu kanıtlıyor. Yol tutuşuyla bu konforu arttıran Ford Kuga, teknolojik donanımı ile yolu keyifli; güvenlik donanımıyla da emniyetli hale getiriyor. 

Bugün alışverişimizi ve yemeğimizi sevgili Hayko Cepkin’le birlikte yapacağız. Uzaktan uzağa tanısam da ilk kez bir araya geldiğimiz Hayko, geçtiğimiz aylarda sevgili Şenay Akkurt’la birlikte paraşüt kullanmıştı. Geçmişte farklı türlerini yaptığım bu heyecanı videodan izlemek bile çok eğlenceliydi.

Hayko uzun yıllardır Selçuk’ta yaşıyor ve buraya gelmesindeki birincil etken de paraşüt sevdası olmuş. Paraşüt aşkıyla yaptığı ziyaretler Hayko’nun bazı farkındalıklar yaşamasını sağlamış. Hem son yıllarda yaşananlar hem de bu değişimlerin hayatında yarattığı farkındalıkların sonucu olarak şehirden uzak kalmanın kendisine ve sanatına iyi geldiğini fark etmiş. Bunun sonucu olarak da Hayko artık Selçuk’un yerlisi sayılır.

Selçuk’u seçmesini garip karşılamıyorum. Mevcut durumda gerek ekonomik gerek sakinlik ve konfor anlamında Selçuk, yerleşip taşınılacak birkaç ideal noktadan biri. Hayko’yla buluşup pazara yol alırken de bunu konuşuyoruz. Selçuk Belediye Başkanı Filiz Ceritoğlu Sengel, bugünkü ev sahiplerimizden biri. Onun aracılığıyla beldeye kadın eli değdiğine dikkat çeken Timur’a cevaben Hayko, Selçuk’un ve Efes’in tüm tarihinin kadın gücünden, enerjisinden ilham aldığını anlatıyor. İkisine de katılıyorum.

Paraşüt konusunu geçmeden bir not ekleyeyim ilgilisine: Hayko buraya taşındıktan sonra Karakanatlar adını verdiği bir eğitim ve uçuş organizasyonunu harekete geçirdi. Bu organizasyon her yıl binlerce uçuşa ev sahipliği yapıyor. Eğer siz de meraklıysanız ve denemek isterseniz detaylara buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Selçuk Pazarı’na Giriş Yapıyoruz

Gelelim Selçuk Pazarı’na… Cumartesi günü kurulan Selçuk Pazarı, Tire Pazarı’yla birlikte bölgedeki iki büyük pazardan biri. Tire Pazarı’na geçtiğimiz bölümlerde gitmiştik, izlemeyen varsa mutlaka öneririm. Tire de hem lezzeti hem de pazarcılık kültürü açısından şahsına münhasır bir yer.

Bölgenin iki büyük pazarını da keşfetmenin sevinciyle girdiğimiz pazarda bizi park halinde satılık pazar arabaları karşılıyor. Bir arabamız bile yokken çıktığımız ilk Türkiye’nin Pazarları bölümünü hatırlıyorum ister istemez. Arayıp da bulamamıştık bir türlü. İlk bölümde Selçuk’a gelseydik böyle bir derdimiz olmayacakmış.

Malum, mevsim kış. Yolda şekerinin düştüğünü anladığım Timur, yemek planlarına ayvadan başlıyor. Ayva tatlısını menümüze eklemeye karar veriyoruz.

Hayko’nun eğlenceli eşlikçiliğiyle pazarı turluyoruz. Hayko, her yerde olduğu gibi burada da meşhur ama burada ayrı bir şöhreti var; buranın halkından biri olmuş. Esnafın da halkın da onu çok sevdiği, iletişimlerinden, samimiyetlerinden anlaşılıyor.

Alışverişe dönelim. Buranın en ünlü bitkisi Şevketibostan. Yapacağız ama nasıl yapacağız? Çünkü öyle tencereye atınca kolayca pişen bir bitki değil. Pazarcı arkadaşımız iki tür Şevketibostan gösteriyor: Biri hızlı pişer, diğeri ise yavaş. Tahmin edileceği üzere yavaş olan daha lezzetli.

Düdüklü Tencereden Kaçış Yok

İlk 10 bölümde pek çok eksiğimizi, birçoğunu da dostlarımız ve konuklarımız sayesinde, tamamlamış ama düdüklü tencereyi ertelemiştik. Şevketibostan bizim için yolun sonuna gelindiğini gösteriyordu artık. Hızı değil lezzeti seçtik ve düdüklü tencere almaya karar verdik.

Yavaş pişecek lezzetli Şevketibostan’ı alıp yola devam ettik. Karşımıza birbirinden güzel ve canlı renkleriyle dev brokoliler, marullar, arapsaçı demetleri çıktı. En heyecan verici de mantarlardı. Türlü mantar seçeneklerinden istiridye mantarını seçiyoruz. Ona eşlik edecek yumurtayı da alıyor ve tüm tariflerde kullanacağımız soğan, limon, maydanoz, karanfil, şeker gibi malzemeleri de tamamlıyoruz.

Hayko Cepkin ve Kaymak Sorunsalı

Ayva tatlısı, malum, kaymaksız olmaz. Kaymak almak için bizi pazarın yakınındaki çiftlik ürünleri dükkânına götürse de Hayko’nun kaymağı bir türlü sevemediğini ve bir yerden sonra da pes ettiğini öğreniyoruz. Kaymak sevmeyen çok az insan tanıyorum, Hayko pek çok açıdan olduğu gibi bu açıdan da ilginç bir arkadaşımız. Ayva tatlısını o kaymaksız yiyecek ama biz kendimiz için alışveriş yapıyoruz. 

Pazarın içindeki alışverişler bitince ben mola veriyorum ve kalfaları alışverişe gönderiyorum. Onların listesinde kasap ve düdüklü tencere var ama geri döndüklerinde beklediğimden daha kalabalık paketlerle karşılaşıyorum.

Timur’u aç karnına ve yalnız alışverişe göndermenin iyi bir karar olmadığını anlıyorum. Kasaptan kuzu almaları gerekirken yanına sucuk eklemişler. Menümüzde tatlımız olmasına rağmen de seyyar satıcıdan şambali almışlar. İki iştahlı kafadar bir olup fazla alışverişi sevmeyen bana gerekçeler anlattılar. İkna olmadım ama olmuş gibi yaptım. Düdüklü tenceremizi sevgili Hayko’nun hediye aldığını öğrenmemin de bunda etkisi var tabii. 

Mutfağımızı Livia Garden Hotel’e Kuruyoruz

Normalde planımızda yemeği Hayko’nun evinde yapmak vardı. Ancak hava ve mesafe şartlarından ötürü riske atamadık ve Filiz Başkanımızın yol göstericiliğiyle konakladığımız Livia Garden Hotel’in havuzunun kenarına, yağmurdan korunaklı bir yere mutfağımızı kurduk.

Esasen bir Girit yemeği olan Kuzu Etli Şevketibostan’ı hazırlamaya üçümüz birden başlıyoruz. Hayko soğanı doğramakla ısınırken Timur da ocağa geçiyor. Ben yardımcı sebzeleri doğrarken, Timur doğranmış soğanları yağla buluşturuyor. Gitgide ısınan Hayko da ayağa kalkarak Şevketibostan’ı doğramaya başlıyor. 

Ben yemek yapmaya başlayınca hızla odaklanırım, o yüzden başka şeyleri konuşmak pek aklıma gelmez. Ama bugün muhabbet çok güzel, o yüzden yemekleri hazırlarken Hayko’nun İstanbul’dan ayrılma macerasından başlayıp rahmetli ustam Ara Güler’den küfür yeme anılarımıza uzanan koyu bir sohbete başlıyoruz. Hem geçmişi keyifle yâd ediyor hem de yemeklerimizi hazırlıyoruz. Bu sohbetin detaylarını videoda bulabilirsiniz. 

O sırada tencerede pişen kuzu etlerine diğer malzemeleri ve sebzeleri de ekleyerek düdüklü tencere ile ilk yemeğimizi pişirmek üzere biraz da temkinle kapağımızı kapatıyoruz. Hayko ve Timur düdüklüden ötürü gergin ve sanırım yapmamam gereken bir şeyi yapıp onlara yıllar önce patlayan düdüklü tencereyle anımı anlatıyorum.

İstiridye Mantarı ve Yumurta

İstiridye mantarına geçiyoruz. Bölüm konuğumuza iş yaptırmak bir Türkiye’nin Pazarları adeti olduğundan mantarı doğrama işini Hayko’ya veriyorum ve jülyen doğramasını rica ediyorum. 

Tavada hafif kızan Asiltane zeytinyağımıza mantarları ekleyen Timur, Hayko’nun jülyen tanımına biraz şaşırıyor. Hayko kendi deyimiyle “az jülyen” değil de standart jülyen doğradığı için mantarları bir tur da tavada kızarırken parçalamamız gerekiyor. 

Ardından tuz ve birbirinden lezzetli baharatları mantarla buluşturuyoruz. Birazdan kendini iyice salmasını beklediğimiz mantarların dibi bir miktar tutsa da hemen müdahalemizi yapıyoruz. Hayko’nun kırdığı yumurtalar ve Timur’un özel yağlama yöntemiyle son halini veriyoruz. Bu yöntemi söylemiyorum, videoyu izleyeceklere sürpriz olsun.

Ve Ayva Tatlısı

Ayvaları toz şekerler ve suyla birlikte ocağa terk ettikten sonraki kısa boşlukta, günün ilk lezzeti olan yumurtalı istiridye mantarını bir güzel yemeye başlıyoruz. Herkesin eli lezzetli, ortaya enfes bir yemek çıkmış. 

Hayko işini biliyor: Nohut ekmeğini yemeğe değil doğrudan tavadaki yağa bandırıyor ama ilk lokmayı bana, ikinciyi Timur’a ikram ederek ekmek kardeşliği yapıyor. 

Düdüklüyü Açma Gerilimi

Kırk kez de yapsanız düdüklü tencereyi açmak her zaman gerilimli bir iş. Üstelik kimin ne kadar gerileceği hiç belli olmuyor. Programın ilk düdüklü açılışını Timur yaparken ben biraz geride duruyorum ama o da ne? Hayko mesafeyi epey açmış, havuza düşen yağmur tanelerini seyre dalmış. 

Kapak kazasız belasız açılınca Hayko da aramıza dönüyor. Şevketibostan için hazırladığım unlu terbiyeyi de ekliyor ve kısa sürede yemeğin bir bulamaç kıvamına gelmesini izliyoruz.. Birazdan dumanı tüten yemeğimizi tabaklara koyuyor ve tadıma başlıyoruz. Sonuçtan herkes memnun, ellerimize sağlık!

Ayva Tatlısı “Biraz” Fazla Pişiyor

Ayva tatlısında biraz sorun yaşadık demek istemiyorum. Yani sorun değil de fazla pişmiş veya karamelize mi olmuş desek… Evet evet, karamelize olmuş. Ama hiç önemli değil, ayva o kadar güzel bir meyve ki her biçimde her kıvamda gayet keyifle yeniyor. Kaymakla arası iyi olmayan Hayko bile tatlıdan memnun ayrılıyor. 

Ama yine de tatlıda yaşadığımız küçük aksaklıkları telafi etmek için gençler hazırlık yapmış: Timur ve Hayko’nun benden gizli aldıkları şambali tatlısıyla tatlı menüsünü de tamamlıyoruz. 

Selçuk’tan ve Hayko’nun yanından çok eğlenmiş, doymuş ve keyifle ayrılıyoruz. Artık buralardan Hayko’ya uğramadan geçmeyeceğiz. Bize sundukları misafirperverlikleri  sevgili Hayko Cepkin’e, Selçuk Belediye Başkanı Filiz Ceritoğlu Sengel’e ve Livia Garden Hotel’e çok teşekkürler.

Ve elbette ilk günden beri yolculuğumuza eşlik eden Ford’a ayrı bir teşekkür.

Bu yazıya sığmayan birbirinden eğlenceli detaylar için video YouTube’da, Timur Akkurt’un kanalında. İzlemeyi, beğenmeyi, abone olmayı ve paylaşmayı unutmayın. Ve elbette yorumlarda yeni pazar önerilerinizi de mutlaka iletin. Tek tek cevap veremesek de çok yardımcı olduğunu söylemem gerek.

Türkiye’nin Pazarları macerası yepyeni duraklarda birbirinden özel konuklarla devam edecek. Görüşmek üzere!