Ford’un Bitmek Bilmeyen Ralli Tutkusu

Ford
Mert Yılmaz

Mert Yılmaz Automagg Yazarı

Mert Yılmaz tarafından yazılan bu yazı 13 Eylül 2020’de Automagg’de yayımlanmıştır.

Bugün internette gezinirken bir haber okudum. Ford, Fiesta bazında yeni Rally 3 otomobilini üretmiş hatta testlere bile başlamış. Tabii bir ralli hayranı olarak çok ilgimi çekti. Daha sonra ise işin bu kadar basit olmadığını düşünmeye başladım.

Önce şunu hatırlatmakta fayda var. FIA yani Uluslararası Otomobil Federasyonu, yakın geçmişte bir ralli piramidi açıkladı. Bundan sonra sınıflar bu piramide göre oluşturulacak. En tepede 2022’den itibaren Rally 1 olarak adlandırılacak olan günümüzün WRC’leri var. Bu otomobiller, bir beygir gücü başına 3.1 kg ağırlıktalar. Yani sporun en elit ve hızlı otomobilleri Rally 1’ler.

Bir altta, şimdilerde R5 olarak bildiğimiz otomobiller var ve bundan sonra Rally 2 olarak tanınacaklar. Rally 2 otomobillerde ise 1 HP’ye 4.2 kg düşmesi hedefleniyor. Yani 1230 kg’lik bir otomobilin 290 HP civarında olması gerekiyor ki, günümüzün R5’leri zaten bu ayardalar.

Rally 3 ise şimdiye kadar olmayan bir kategoriydi. Ford’un yukarıda bahsettiğim Fiesta Rally 3’ü bu anlamda çok önemli. Yani M-Sport dünyanın ilk Rally 3 otomobilini üretmiş oldu. Otomobilin 1.0 lt, üç silindirli EcoBoost motoru 210 HP güç üretiyor. Litre başına 210 HP güç üretecek verimlilikteki bu motor zaten şapka çıkarılacak nitelikte ama işler bununla bitmiyor.

Fiesta Rally 3’ün en önemli özelliklerinden biri dört tekerlekten çekişli olması. Yani genç bir pilot yetiştirmek istiyorsanız, bu otomobilden idealini bulamazsınız. Bu otomobillerdeki hedef 5.6 kg/HP. Yani 210 HP gücünde olduğunu bildiğimize göre ağırlığı da en fazla 1180 kg civarında olmalı. Rally 1, 2 ve 3’ler dört tekerlekten çekişli. Rally 3, bu anlamda dört tekerlekten çekişe giriş otomobili olarak tasarlanmış.

Rally 4 ve 5’ler ise önden çekişli. Ülkemizde bu yıl Ali Türkkan pilotajında bir Rally 4 Fiesta yarışacak. Bu kategorideki güç/ağırlık oranı ise 5.1 kg/HP. Yeni kurallara göre spora giriş otomobili ise Rally 5’ler olacak 6.4 kg/HP güç/ağırlık oranına sahip otomobillerden biri de yine Castrol Ford Team Türkiye tarafından ülkemizde yarıştırılacak.

Konu nerelere geldi değil mi? Bu açıklamaları neden yaptım? Çünkü Ford daha şimdiden bu ralli piramidinin tamamı için bir Fiesta sunuyor. Bunu yapabilen bir başka marka dünyada yok. Elbette diğer markalar da bu kategorilerle ilgileniyor ve otomobil tasarlıyor. Toyota’nın WRC’si var. Hyundai ve Citroen hem WRC hem R5 yarıştırıyor. Gerçi Citroen 2020 sezonunda WRC’den çekildi. Skoda’nın R5’i mevcut. Peugeot yeni 208’in Rally 4’ünü tanıttı. Renault Clio da yeni nesil ile birlikte Rally 5 olarak geliştirildi. Hepsini yazmıyorum tabii ki, sporla ilgilenen başka markalar da bulunuyor.

Bunlar güzel haberler, daha da fazlası olacaktır ama Ford’un yanında hepsi kaba tabirle solda sıfır kalıyor. Yukarıda belirttiğim gibi Ford Fiesta’nın Rally 1 yani WRC’den Rally 5’e kadar her tür bütçeye uygun bir ralli otomobili bulunuyor. Üstelik bunlardan üçü Türkiye’de de yarışıyor. Muhtemelen gelecek yıl Rally 3 de ülkemize gelecektir. Biraz tanıyorsam Serdar Bostancı ve Castrol Ford Team Türkiye bu fırsatı kaçırmaz.

Ford aslen bir Amerikan markası ve ülkelerinde ralli çok sevilen bir spor değil. Tabii ki düzenleniyor ama Avrupa ile kıyaslanırsa lafı bile edilmez. Şimdi diyeceksiniz ki, Ford’un ralli faaliyetlerinin merkezi İngiltere. Elbette doğru ama Amerika hayır dese İngiltere’nin de eli kolu bağlanır diye düşünüyorum.

Ford, 1970’lerden beri Dünya Ralli Şampiyonası’nda yarışıyor. Evet, son dönemde Ford fabrika takımı değil de M-Sport çatısı altında yarışıyor gibi görünüyor ama Ford destek vermeden olabilecek işler değil bunlar. Hatta 1979’dan 2006’ya kadar Dünya Markalar Şampiyonu olamasalar da spordan kopmadılar.

Peki, bu aşk nereden geliyor? Bence yarışmak Ford’un köklerinde var. Henry Ford’un ünlü “Race on Sunday—Sell on Monday” yani pazar günü yarış, pazartesi satış yap cümlesi durumu özetliyor. Henry Ford, ürünlerinin kalitesini, dayanıklılığını ve performansını en iyi gösterecek alanın yarışlar olduğunu düşünüyordu. Buna örnek vermek gerekirse “yarışlar otomotiv endüstrinin laboratuvarıdır” cümlesi de yine Henry Ford’a ait.

Bu fikrin doğruluğunu kanıtlayacak o kadar örnek var ki. Mesela bir dönem Transit Connect Otosan tarafından üretilirken, aynı günlerde Serdar Bostancı ve Ford Rallye Sport Turkey de Focus Kit Car projesi üstünde çalışıyordu. Şimdi detaylara girmek istemiyorum ama bu iki proje birbirinden çok faydalandı. Düşünsenize, zorlu ralli etaplarında bile kırılmayan bir salıncak, taşıyıcı ya da aklınıza ne gelirse, günlük hayatta kolayca yıpranabilir mi? Dikkat edin, hangi sınıf olursa olsun bir Ford kullandığınızda direksiyon tepkileri ve yol tutuş size olumlu anlamda farklı gelmiyor mu? Karşılaştırmalı testlerde Ford modelleri hep sürüş keyfi ile övülür. Motor gücü rakiplerinden az olduğu durumlarda bile Ford’lar sportif sürüş keyfinden ödün vermez. İşte tüm bunların nedeni yarışa ve özellikle ralliye verilen önem…

Türkiye demişken, ralli ve Ford yakınlığı ülkemizde de aynen devam ediyor. Hem de Türkiye’de ilk rallinin düzenlendiği 1968 yılından beri. Renç Koçibey ve Demir Bükey, 34 KA 501 plakalı efsane Anadol’larıyla Türkiye Rallisi’ni kazanmayı başarmışlardı hem de çok güçlü otomobillerin önünde. Yani Otosan ve dolayısıyla Ford, ülkemizde düzenlenen ilk ralliyi de kazanma gururunu yaşıyor.

Ford Otosan, bir dönem ara verse de ralliye ilgisini hiç kaybetmedi. Önceleri başka takımlara sponsor oluyor ve destek veriyordu ama 1997’den itibaren Serdar Bostancı önderliğinde kendi takımlarını kurdular ve günümüze kadar geldiler. Günümüzdeki adıyla Castrol Ford Team Türkiye bir okul haline geldi. Bugün başarı kazanmış bütün pilotlar mutlaka bu takımda yarışmıştır. Türkiye’deki rallilerin start listelerine bakarsanız, bazen yarısının Ford olduğunu görürsünüz. Peki, spora destek olan başka marka yok mu? Evet, dönem dönem oluyor. Renault 70’lerde ve 90’larda ön plana çıktı. 2000’lerde de kısa bir dönem yarıştılar. Tofaş, 70’lerin ardından 2000’lerde tekrar spora döndü. Bir dönem ara verdiler, şimdi yine Egea ile sporun içindeler. Citroen, Peugeot, Subaru, Hyundai gibi ithalatçı markalar da ara ara spora girdiler. Bazısı bir yıl yarıştı, kaçtı. Bazısı birkaç yılda vazgeçti.

Yani Ford’un ve Otosan’ın Türkiye’deki ralli sporu için önemi çok büyük. İşin içinde Ford markası ve ralli olduğunda Serdar Bostancı’dan bahsetmemek olmaz. 1968’de düzenlenen ilk Türkiye Rallisi’ni izleyen ve o dönem 10 yaşında olan Bostancı, bu aşkı bir daha içinden atamamış.

Konumuz ralliye destek olan markalar, o yüzden uzun uzun Serdar Bostancı’nın kariyerinden bahsetmeyeceğim ama burada da ilginç bir istatistik var. BP-Castrol ile Serdar Bostancı’nın ilişkisi 1989’dan beri sürüyor. Yani 31 yıl olmuş. Ford’un da neredeyse ilk günden beri Serdar Bostancı’ya destek olduğunu biliyoruz ama 1997’den sonra iş resmiyet kazandı. Pirelli’ye gelince, Bostancı ve İtalyan lastik üreticisinin ilişkileri 1986’dan beri sürüyor. Castrol, Ford ve Pirelli… Bu üç markaya baktığınızda global olarak, özellikle ralli sporunun en büyük destekçileri olduklarını görürsünüz.

Peki, neden birçok marka spora ilgi duyuyor. Kısa bir dönem para harcıyor ve ardından koşarak kaçıyor? Diğer yandan Serdar Bostancı, bu üç dev marka ile ilişkilerini nasıl 30 küsür yıldır sürdürebiliyor? Size biraz abartılı gelebilir ama bu konu bence bir üniversitede tez konusu bile olabilir. Cevap basit aslında, sponsorluğun karşılığını vermek… Yani kimse size kara kaşın kara gözün için, haydi bir sezon ralli yap, eğlen diye para vermez, destek olmaz.

Aslında bir sponsorluğun karşılığı şampiyon olmak, birinciliği kazanmak da değildir. Bence en önemlisi doğru temsil edilmektir. Pilotun kıyafetinden, röportajlarda verdiği cevaplara kadar o kadar çok parametre bu durumu etkiler ki, bir markayı temsil etmek gerçekten çok zor iştir. O sezon şampiyon olursun ama markayı doğru temsil edemezsen, yarardan çok zarar getirirsin.

Ya da sponsor oldunuz ve en çok gazetede, dergide, TV’de, sosyal medyada adı geçen marka oldunuz… Bu da paranızın karşılığını aldığınız anlamına gelmez. Çok fazla görünür oldunuz ama bakalım inandırıcı olabildiniz mi? O sezon şampiyon olmadınız belki ama Pirelli’nin en dayanıklı lastik, Castrol’ün en uzun ömürlü yağ olduğunu ispatladınız. Bence önemli olan bu. Bir de ortak olabilme durumu var. Henry Ford’un dediği gibi yarışları bir laboratuvar olarak kullanabiliyorsanız, Castrol’e, Pirelli’ye, Ford’a geri bildirimde bulunuyorsanız, bu sponsorluk değil artık ortaklıktır. Daha birçok etken var ama insanların tek bir yarış için bile sponsor bulamadığı bir dönemde Serdar Bostancı ve takımının 30 küsür yıldır hiç sponsor kaybetmeyişi alkışlanmalı ve araştırılmalıdır bence.

Ortaklıktan bahsetmişken, Ford’un birçok lansmanında yarış takımı görev yapar, organizasyonu üstlenir. Diğer yandan basın için kullanılan test araçlarının sorumluluğu da takım üstündedir. Yani sadece yarışmaktan bahsetmiyoruz. Ford’un pazarlama departmanının bir parçasıdır.

Bir ralli otomobilinin tanıtılması ile bu kadar sonuca nasıl ulaştın diye düşünebilirsiniz. Belki de haklısınız ama ne zamandır aklımda olan bir konuydu bu. Sonuçta bir ralli hastası olarak daha çok pilotun yarışmasını, daha çok markanın bu işe girmesini istiyorum. Bu nedenle de uzun süreli ortaklıklar ilgimi çekiyor. Serdar Bostancı neyi doğru yapıyor da sponsor kaybetmiyor? Öteki pilot ya da takımlar neden daha ilk sezonda destekçilerini kaybediyor? Bu soruların cevaplarını doğru verebilirsek daha çok sponsor ralli sporuna ilgi duymaya başlar. Bu da ülkemiz için kazanç olur.