“Sihirli Kutu”dan “Akıllı Kutu”ya

Gonca Sofuoğlu
gonca sofuoğlu

Gonca Sofuoğlu Temiz Müşteri Deneyimi Lideri

Televizyon; hem görsel hem de işitsel bir alet olduğu için uzun yıllar kitle iletişim araçları arasında en etkilisi kabul edildi. Dünyada 1927’lerde girişilen yayın denemeleri ülkemizde 1950’li yıllarda başladı ve 60’ların sonunda da düzenli yayınlar gerçekleşti. Peki, şu an tüm dünyada milyonları ekran başına kilitleyen bu “sihirli kutu”, internetle ortaya çıkan “isteğe bağlı video hizmetleri” (“video-on-demand”) ve “gerçek zamanlı yayın akışlarının” (“streaming”) gelişimiyle yok mu olacak, yoksa başka bir şekle doğru mu evrilecek?

Bu sorunun cevabını vermek için iletişimde televizyon ve televizyon yayıncılığının önemini anlamamız gerek diye düşünüyorum. Örneğin radyo, basından sonra en eski yayıncılık faaliyetlerinden. Özellikle savaş ve afet dönemlerinde, teknik anlamda güvenilir bir dayanak olduğundan önemi daha da artıyor. Televizyon tam olarak onun gibi değil, televizyonun işlevi farklı. Televizyon halk kitlelerini etkileyebilecek, kamuoyu oluşturabilecek, hatta manipüle edebilecek güçte bir iletişim aracı. Mesela, televizyonda yapılacak sadece 15 dakikalık bir yayınla insanları bir sosyal sorumluluk projesi için milyonlarca lira toplamaya ikna edebilirsiniz.

Kuşkusuz ki televizyonun en büyük kozu iletişimde görselliği kullanması. Bu koz, insanların günlük hayatının büyük bir bölümünü televizyon karşısında geçirmesine, televizyonla bütünleşmesine neden olmuş. Bu yüzden televizyon kendinden önce ve sonra gelen tüm iletişim araçlarını kökten etkilemiş ve değiştirmiş. Şirketlerin milyonlar vererek hazırladıkları reklam filmlerinin de başarıya ulaşması yine bu bütünleşmenin bir sonucu diyebilirim.

Şimdi ise günümüzü tanımlamakta kullandığımız internet çağı, neredeyse bir asırdır hüküm süren bu sihirli kutuyu, akıllı kutuya çevirmek üzere. Hayatımızın her alanında görülen dijital dönüşümün televizyonu da etkilemesi doğal olarak kaçınılmazdı. Eskiden evlerimizin baş köşesindeki televizyonda her hafta saat kurarak beklediğimiz dizi ve programların, tek ulusal kanaldan yüzlerce özel kanala ulaşan yayınların yerini ne alacak? Yeni gözdemiz istediğimiz zaman istediğimiz yerde dilediğimizi izlememize imkân tanıyan, akıllı telefon, tablet ve bilgisayar ekranlarımızdan ulaşılan dijital platformlar mı olacak?

Bunun cevabı için -net olmasa da- söyleyebileceğimiz şey; evet. Kanadalı bilim insanı McLuhan’ın 60’lı yıllarda öngördüğü üzere dünyanın “evrensel bir köye” dönüşmesi; önce televizyon, şimdi ise dijital medya ile gerçeklik kazanıyor. Kocaman televizyon ekranlarında gördüğümüz o kocaman dünyalar artık avucumuzun içine sığıyor.

İletişime önce internet, sonra sosyal medya ile gelen bu dev dönüşüm dalgası ardından televizyon hâlâ işlevini yitirmeden yerinde dururken, bazı şeyler değişmişti elbette. Örneğin, artık neredeyse tüm dünya, çok ekranlı izleme deneyimine geçmişti. Yani artık televizyonu tek başına değil, bir yandan akıllı telefonumuza ya da tabletimize bakarken izliyorduk. Hâlen devam eden bu izleme eğiliminde TV ekranında gördüklerimizle ilgili sosyal medyada paylaşımlar ya da yorumlar yapıyoruz, anketlere katılıyoruz, telefonumuzdaki uygulamalarla yarışma sonuçlarını etkiliyoruz. Televizyon deneyimi oldukça etkileşimli bir deneyim oluverdi artık.

Herhangi bir programın sosyal medya ile iyi entegre olması onu başarıya götüren önemli bir faktör. Başlangıçta sosyal medyayı başarıyla kullanan yayıncılar bu yeni verimli dönemin keyfini çıkarırken, sosyal medyayı yadsıyanlar kayboldu gitti. Şimdi ise koşullar daha da zorlaştı. Artık sadece sosyal medyayı değil, yeni teknolojilerle gelişen dijital medyayı da anlamak ve entegre olmak gerekiyor.

Televizyonun yerinin sarsılmayacağını düşünen herkes, artık bir alternatifin varlığını kabul eder halde. Gücünü bilgi ve iletişim teknolojilerinden alan yeni dijital platformlar, ekran kavramını televizyon tekelinden çıkartacak çözümlerle kullanıcılara geliyor. Televizyon yayıncılarının da yayınlarını gelenekselin dışına çıkarak internet üzerinden vermeye başlamasını sağlayan bu adım, beraberinde geleneksel kalıpları da zorluyor. Zamanın, kuşağın, alışkanlıkların ve tabii ki insanların değişmesiyle ihtiyaç duyulan yeni medya, teknik anlamda televizyon üretimini bile etkilemiş durumda. Eskiden uzaktan kumandalarımızda olmayan “Netflix” butonu bu değişimin en güzel ve gerçek örneklerinden.

Dijital dünyada birçok farklı alan ve altyapıdan beslenen yeni medya, sosyal medya ile kolayca entegre olması, hızla değişen popüler kültürden beslenmesi ve yayınlarında anında reaksiyon alabilmesi ile bir cazibe merkezi konumunda. Netflix’in bir dijital gelecek distopyası olarak kabul edebileceğimiz, ses getiren “Black Mirror” dizisinin “Bandersnatch” bölümü ise; bu anlattığımız anında etkileşime en güzel örnek. Filmin gidişatını izleyicinin seçimine bırakmak, karakterin doğrudan izleyici ile konuşması gibi öğeler, içerisinde bulunduğumuz çağı sonuna kadar yaşayan kuşağın isteklerini doğrudan karşılıyor. Onlar bu deneyimi artık akıllı telefonlarında ya da yeni akıllı televizyonlarında yaşayabiliyor. Dünya devi Apple’ın ya da Disney’in de dijital yayın işine girmesi sektör geleceği hakkında önemli ipuçları veriyor.

Konuya bir de reklamcılık açısından değinmek gerek. Dünyanın en gelişmiş arama motoru Google, bu konuda bir araştırma yapmış ve sonuçlarını yayınlamış. Google Ad Manager 2019 Gelişmiş TV Envanter Raporu’na göre; televizyon içeriklerinin dijital cihazlarda görüntülenmesi olağanüstü bir hızla artıyor. Dünya genelinde televizyon içerikleri en çok mobilde ve masaüstünde izleniyor, yani “televizyon izlemek” denildiğinde ilk akla gelen dijital cihazlar atık. Bu yeni açılan TV içerik tüketimi alanı, yeni reklam modelleri de doğurdu. Bunların başında izleyicilerin davranışlarını analiz eden ve reklamları ona göre kategorilendiren programatik reklamlar yer alıyor. Yeni etkileşimli programatik reklam modellerine izin veren dijital cihazların arasında geleneksel televizyonun evrilmiş hâli olan yeni nesil “bağlı televizyonlar” da var. Dünyada verilmiş programatik reklamlara bakıldığında, reklam görüntülenmelerin %38’i mobil cihazlarda, %35’i masaüstü cihazlarda, %19’u bağlı televizyonlarda ve %9’u tabletlerde gerçekleşmiş. Bu demek oluyor ki henüz yaygınlaşmamış bağlı televizyonların sayısı arttıkça bu tür gelişmiş televizyonlarda gördüğümüz programatik reklamların sayısı da artacak. Dijital cihazlarda çoktan gerçekleşmiş bu devrim, artık televizyonun geleceğinde de yer alıyor. Görünüşe göre tıpkı yayıncılıkta olduğu gibi reklam dünyasında da gelenekselde kalmak büyük bir hata gibi görünüyor. Firmalar için tabii ki en büyük öncelik, yeni nesil reklamcılık modellerini öğrenmek ve reklamlarının dijital dünyaya entegre olmasını sağlayacak projelerde yer almak olmalı.

Yazımın tamamında da dediğim gibi, dünya bir dönüşümle dijital bir evrene doğru evrilirken, geleneksel olanda kalmak, teknolojiden beslenen hiçbir firma için mümkün değil. Ford Otosan olarak bizler de geleceğin ulaşımını şekillendirmek için, inovatif çözümler üzerinde çalışıyoruz. Konumuza son noktayı koyacak olursak; en önemli kitlesel araçlarımızdan biri olan televizyon daha uzun yıllar hayatımızda olacak gibi, sadece bildiğimiz hâliyle değil, dönüşerek ve evrilerek karşımıza çıkacak. İster evlerimizde üzerinde dantel örtülerle ister avucumuzun içinde 3 boyutlu olarak. Çünkü Herakleitos’un da dediği gibi; “değişmeyen tek şey değişimin kendisi”.