Mustang’in Babasına Son Veda

Lee Iacocca

Efsane Mustang’in babası olarak tanıdığımız ve geçtiğimiz günlerde aramızdan ayrılan Lee Iacocca’yı yine en iyi kendisi anlatır dedik ve otobiyografisinden* 7 önemli anıyı sizler için seçtik.

1. Ford sevgisi küçüklükten başlamıştı…

“… on altı yaşıma basar basmaz araba kullanmama izin verdi babam. Böylece Allentown’da üç tekerlekli bisikletten inip doğruca Ford’a binen tek çocuk ben oldum. Babam otomobile bayılırdı. İlk Model T’lerden biri onundu. Kentimizde araba kullanmayı bilen birkaç kişiden biriydi…”

2. Öyle ki henüz bir öğrenciyken bile hayali Ford’da çalışmaktı…

“… Ford’da çalışmayı daha okulu bitirmeden aklıma koymuştum. Arabam, 60 beygirgücünde, 1938 modeli, külüstür bir Ford’du. Yokuş çıkarken vites dişlileri sık sık bozulurdu. … Arkadaşlara, ‘Bu adamların bana ihtiyaçları var,’ derdim.”

3. Bir efsane yaratacaktı, ama neyi?

“1961 yılı sonlarında, arabayı piyasaya çıkaracağımız tarihi belirledik. 1964 Nisanı’nda açılacak olan New York Dünya Fuarı’nın arabamızı tanıtmak için ideal bir yer olacağını düşünmüştük. Geleneksel olarak yeni modeller sonbaharda halka tanıtılırdı, ama biz öyle heyecan verici, öyle değişik bir araba yapacaktık ki, onu hiç çekinmeden sezonun ortasında piyasaya sürebilirdik. Düşlerimizdeki arabaya Dünya Fuarı gibi görkemli bir dekor yakışırdı. Ne var ki bulmacanın büyük bir parçası eksikti: Elimizde dizayn yoktu hâlâ.”

4. Monte Carlo, Monaco, Torino ya da Cougar?

“Kendi bilmez ama, arabaya Mustang adının verilmesinde Henry’nin de payı vardır. Planlamanın ilk aşamalarında arabanın adı Falcon Special’dı. Oros-Ash maketi kabul edildikten sonra Couger oldu. Henry’nin önerdiği T-Bird II’yi kimse beğenmemişti. Mayıs ayında yapılan bir ürün stratejisi toplantısında seçenekleri azalttık. Monte Carlo, Monaco, Torino ve Cougar arasında bir seçme yapılacaktı. İlk iki adın başka şirketlere tescilli olduğunu öğrenince elimizde Torino ve Cougar kaldı. Sonunda İtalya’da bir endüstri kenti olan Torino’da karar kıldık. Arabaya belli belirsiz bir ‘yabancı araba’ havası vermek için çok uğraşmıştık. Torino bu havayla uyum sağlıyordu. Bunun yanı sıra puma amblemini de kullanacaktık.”

5. Mustang nasıl Mustang oldu?

“Reklam kampanyasını hazırlarken halkla ilişkiler bölümünden Charlie Moore beni aradı, arabaya başka bir ad bulmamızı söyledi. O sıralarda boşanmak üzere olan Henry, İtalyan sosyetesinden Cristina Vettore Austin adında bir dulla ilişki kurmuştu. Henry’nin bazı adamları da yeni arabaya İtalyan adı koymanın patronun canını sıkacak birtakım dedikodulara yol açacağını düşünmüşlerdi. … Alelacele yeni bir ad bulmak zorundaydık. İş arabaya ad koymaya geldi mi mutlaka tartışma çıkar. Bu tartışmalar çok yararlı olur. Çünkü kapı, tavan dizaynı çizmek, uygun bir ad bulmaktan daha kolaydır. Ad konusunda insan duygularına kapılır, nesnel olamaz. … John Conley ad uzmanıydı. Kuş adlarını inceleyip Thunderbird’ü ve Falcon’u o bulmuştu. Bu kez John’u memeli havanların adlarını incelemek üzere Detroit Halk Kitaplığı’na gönderdik. Getirdiği yüzlerce seçeneği altıya indirdik. Bronco, Puma, Cheetah, Mustang, Cougar. Herkes en çok Mustang’i beğendi.”

6. Hata avcıları her zaman, her yerde!

“Mustang piyasaya sürüldükten sonra, pek çok kişi bana gelip arabanın önündeki at ambleminin yanlış yöne baktığını söylemiştir. Gerçekten de bizim at saat yönünde koşuyor, oysa Amerika’daki yarış atları tam tersi yönde koşar. Mustang’in ehli bir yarış atı değil, yaban atı olduğunu söyleyerek yanıtladım bu şikayetleri. Ayrıca hangi yönde koştuğunun hiç önemi yoktu, satışlara bakılırsa doğru yöne koşuyordu.”

7. Mustang’in babası diyoruz ama…

“Çoğu kişi beni Mustang’in babası sayar. Ama bilirsiniz, başarısızlığı kimse üstüne almaz da başarıya sahip çıkmak isteyen çok olur. Dearborn’u dolaşıp Edsel’ı yapanlardan birini ararsanız, elinde fenerle dürüst bir adam arayan Diyojen’e dönersiniz. Öte yanda, öyle çok kişi Mustang’in babası olduğumu iddia etti ki, doğrusu annesiyle ortalıkta görünmeye utanırım!”

*Milyarder Olma Sanatı; Lee Iacocca, William Novak; çev. Oya Çakır; Altın Kitaplar Yayınevi, 1985.