“İçimi Kemiren Sayısız Projem Var” Mehmet Ali Nuroğlu [Röportaj]

Mehmet-Ali-Nuroğlu_tn

Güzel Köylü dizisinin doktor Kaan’ı Mehmet Ali Nuroğlu, dizi çekimlerinin gerçekleştiği Muğla’da bulunmaktan memnun. “İyi ki de gelmişiz çünkü burada hiç beklemediğimiz güzel dostluklar kurduk,” diyen Nuroğlu, kentten kaçış planları yapanlara tüyo vermeyi ihmal etmedi: “Her zaman aklımızın bir köşesinde bizi çağıran davete de icabet etmiş, kırsal bir hayatın nasıl olacağını da deneyimlemiş olduk. Merak edenlere şöyle söyleyeyim herhangi bir yerde en azından kışı geçirmeden sakın ola bir karara varmayın!”

 

 

Televizyon izleyicisi onu “Çemberimde Gül Oya” dizisiyle tanıdı ve sevdi. Orada devrimci Mehmet karakterini canlandıran Mehmet Ali Nuroğlu, bu sezon bir komedi dizisi olan Güzel Köylü’de Doktor Kaan karakterine can veriyor. Dizi nedeniyle Muğla’da köy yaşamına hızla adapta olan Nuroğlu, doğayla iç içe bir hayat kurmaktan memnun. Yogayla da ilgilenen Nuroğlu ile oyunculuğun yanı sıra birkaç kez çıktığı Hindistan yolculuğunu da konuştuk.

 

Şuanda oynadığınız Güzel Köylü dizisinde canlandırdığınız karakter kentli ama köyde yaşayan genç bir adam. Kentlinin kibrini, köylüye bakışını, köylünün onu nasıl algıladığını doktor Kaan’ın köylüyle kurduğu ilişki üzerinden izleyebiliyoruz. Siz de bir süredir köydesiniz. Köyde çekilecek bir dizi teklifini kabul etmek zor oldu mu?

 

Bugüne kadar birkaç sinema filmini saymazsam, senaryosunu okuduktan sonra ikinci kez düşünmeme gerek kalmadan kabul ettiğim tek iş oldu “Güzel Köylü”. Hiç beklemediğim bir anda kucağıma düşen bu senaryoyu okur okumaz Çiçek’in eline tutuşturdum ve bak bakalım beğenirsen önümüzdeki birkaç ay İstanbul’da olmayacağız dedim. Çiçek de “gidiyoruz o vakit” dedi. Burada bizi heyecanlandıran bir kaç unsur var; öncelikle yaklaşık bir buçuk senedir televizyondan uzak duruyordum, Hindistan’dan yeni dönmüştük ve artık biraz çalışmam lazımdı fakat biz yine de gelen işleri hiç beğenmiyorduk. “Güzel Köylü” tam bu sırada geldi elimize, derlitoplu senaryosu, renkli karakterleri ve barındırdığı çatışmaların sağlamlığıyla aklımızı çeldi. Bu dizi, daha önce “Sonsuz” filmindeki deneyimim dışında hiçbir komedide yer almadığımdan dolayı benim için de ayrı bir macera vaat ediyordu. Son olarak da ama önem sıralamasında kesinlikle sonuncu değil; İstanbul dışında, Ege’de bir köyde çekim yapacaktık. Bütün bunlarla cezbolmuş bir şekilde işi kabul ettim, şimdi şubat bitiyor, demek ki 10 ay olmuş biz köye yerleşeli…

 

Pişman değilsiniz sanıyorum…

 

Dizinin çekimleri için geçtiğimiz nisan ayı sonlarında Milas havaalanına inişimizi hatırlıyorum. Çok gürültülü bir yerden çıktığınızda kulağınızda bir uğultu kalır ya da bu herhalde sessizliğin sesi olmalı dersiniz. Köyde olmak böyle, biraz uğultulu biraz sessiz. Fakat çok sakin, yavaş bir hayat yaşadığımız sanılmasın, hatta diyebilirim ki şehirdekinden çok daha hareketli bir yaşantımız var burada. Bu söylediğim çekimlerden bağımsız, o apayrı bir mevzu; dışı sizi içi beni yakar. Hareket derken şunları kastediyorum: yemeksepeti yok! Kalorifer yok! 24 saat açık bakkal market vs. yok! Her konuda başınızın çaresine bakmak zorundasınız. Şehirden nefret ede ede şehirde yaşayıp sonunda şehirde ölmenin de kendine ait birçok haklı gerekçesi var, insan ancak uzaklaşınca bunu anlayabilir. Şimdi sorsan burası mı yoksa orası mı diye, mutlak bir cevap veremem; bazen orası bazen burası. Biz zaten şehirde çok kapalı devre yaşıyoruz Çiçek’le, şimdi köyde biraz daha sosyaliz. Bizde durumlar ters anlayacağınız; zaten son kertede nerede olduğunun çok da bir önemi yok, ne de olsa insan gittiği her yere kendini de götürüyor.

 

Dizinin başından bu yana Kaan değişti mi? Köylüyle ilişkileri ya da hayat karşısındaki duruşu, insani meziyetleri… Köyde olmak onu değiştirdi mi?

 

Kaan hafiften tırlattı artık, tabiri caizse keçileri kaçırdı. Kıza duyduğu aşk artık tam bir saplantı halini aldı; biraz inat biraz gurur; takıldı kaldı köyde. Bana öyle geliyor ki kız da oğlan da hatta bütün köylü de taşınsa köyden Kaan inadına kalacak, yerleşik yaşlanacak! Tabii kafasındaki bu hafif boşluk sayesinde daha rahat ve daha gerçek ilişkiler kurmaya başladı insanlarla. Aklını yitirdiği için artık duygularıyla yaşıyor, bu da herhalde biraz daha sevimli kıldı karakterimizi… Ne diyeyim; hayırlısı…

 

Güzel Köylü ile birlikte oyunculuğunuzun komedyen kısmını da gözlemlemeye başladık. Sizi takip edenler için hoş bir sürpriz oldu. Bu durumdan memnun musunuz?

 

Oyunculukta ne zaman bir şeyi iyi kıvırdığınıza kendinizi inandırırsanız o zaman çürümeye başlarsınız. Bunu çok iyi kavradım artık. O yüzden, başarılması gereken bir işten çok, keyif alınması, ‘oyun oynanması’ icap eden bir iş oyunculuk, adı üstünde. Komedi oynamak, bunun altını kalın bir kalemle güzelce çizmiş oldu içimde…

 

Hindistan’a birkaç defa gittiğinizi biliyorum. Bir yere bir kereden fazla gidiyorsanız nedeni sadece turistik olamaz diye düşünüyorum. Nedir Hindistan’da bu kadar ilginizi çeken?

 

Evet, Hindistan’a üç yıldır düzenli gidip geliyoruz, üç kez gittik ve toplamda sekiz ay kaldık. Her seferinde güneye, Mysore şehrine gittik. Tabii turistik bir seyahat için fazla sabit bir plan. Zaten bizim seyahatlerin maksadı başka. Çiçek de ben de düzenli olarak yoga yapıyoruz. Aştanga Yoga adı verilen oldukça dinamik, bir o kadar da meditatif bu tarzın dünyaya yayıldığı merkezse Hindistan’ın Mysore şehri. Bizim hocamız sevgili R. Sharath Jois bu tarzın kurucusu Sri Pathabi Jois’in torunu ve KPJAYI (Aştanga Yoga Enstitüsü) de bu yoga metodunu öğretiyor. Biz de her sene birkaç ayımızı hocamızın yanında, ondan bu kıymetli bilgileri öğrenmenin ve bu bahaneyle İstanbul’dan ve sosyal yükümlülüklerimizden uzakta, vakit geçirmenin tadına varıyoruz.

 

 

Kış Uykusu’nda canlandırdığınız karakter için birisi Ekşi Sözlük’te şöyle yazmış: “Aydın ne kadar hancı ise; bu genç de o kadar yolcudur.” Bu yorum isabetli mi? Sizce de o gencin böyle simgesel bir anlamı var mı?

 

Bence o genç de en az Aydın kadar ‘Aydın’dı. Çok konuşmadığından bize fark ettirmedi sadece. Zaten asıl önemli olan o gencin kim olduğu, nasıl biri olduğu değil de Aydın’ın onu nasıl gördüğü. Nuri Bilge Ceylan sinemasında çok güvenebileceğiniz, üzerine bahse gireceğiniz bir karakter bulamazsınız. Tabii filmde Aydın’ın sıkışıklığını, sıkıcılığını, yaşlılığını, yavaşlığını vs. birçok şeyi temsil edebilir bir figürdü oynadığım. Ne de olsa iyi sinemada hiçbir şey rastgele değildir…

 

“Komedinin farklı dinamikleri, farklı bir zamanlaması ve iç hazırlığı var.”