Caz Müziğin Mütevazi Dahisi: Kerem Görsev [Röportaj]

SRF_1295

Geçtiğimiz günlerde Vehbi Koç Vakfı Ford Otosan Gölcük Kültür Merkezi’mizde caz müziğin önde gelen isimlerinden Kerem Görsev ile özel bir röportaj gerçekleştirdik. Bundan 1 yıl önce Kültür Merkezimizde bir konser daha veren Kerem Görsev bu kez Merhum Genel Müdürümüz Nuri Otay’ın anısına bizlerleydi..

 

Caz müziğin önde gelen isimlerinden Kerem Görsev, “hayal kurdurma mekanizması” olarak nitelendirdiği müzik alanında çok sayıda başarıya imza attı. Caz müziğe olan tutkusunu, “Her müziği dinleyemem. 3 kişi ile aşk yaşayamazsınız ki. Birini kanınız çeker ve onunla gidersiniz” cümleleriyle anlatan Görsev için caz, müzik aletleri ve pandomim eşliğinde dinleyiciye sunulan bir masal müziği.

 

keremm

 

İlk albümünü 1995 yılında hazırlayan ve o günden günümüze önemli başarılara imza atan piyanist-besteci Kerem Görsev, Türkiye’de caz müzik denildiği zaman ilk akla gelen isimlerden. Türkiye’de caz müzik kültürünün zenginleşmesine önemli katkılarda bunan Görsev, melodik unsurların önde olduğu müziğiyle hem Türkiye’de hem de dünyada çok sayıda önemli başarıya imza attı. İtalya’nın önde gelen orkestralarından Filarmonica Arturo Toscanini eşliğinde kentin en büyük meydanı olan Piazza Maggiore’de konser veren Görsev, sayısız değerli müzisyenle çalıştı. Bu müzisyenlerden bazıları onun akıl hocası oldu ve müzik kariyerine adeta yön verdi. Vehbi Koç Vakfı Ford Otosan Gölcük Kültür Merkezi’nde düzenlediği konser öncesi Kerem Görsev ile caz müziğe olan tutkusunu ve bestelerindeki gizli kahramanları konuştuk.

 

Aileniz tam bir klasik müzik tutkunu. Doğar doğmaz klasik müzikle tanıştığınızı söylemek yanlış olmaz sanırım.

Ben doğduğum günden beri evimizde hep klasik müzik vardı. Klasik müzikle doğdum diyebilirim. Anne karnında, kundakta hep müzik ile iç içeydim. Babamın 6 bine yakın plağı vardı. Bunun yanında dayım keman, amcam ise piyano çalardı. Ben de 1967 yılında İstanbul Belediye Konservatuarı’nın imtihanına girdim ve orayı kazandım. 1970’lerin ortalarında ise ağabeyimin ressam bir arkadaşı bana caz müziği dinletti. O Bill Evans idi. Caz ile tanışmam böyle oldu. 15 Eylül 1980’de hayatını kaybeden besteci ve piyanist Bill Evans ile ne yazık ki tanışma imkanım olmadı. Ben de çok sayıda albümü var, her zaman dinlerim. Bana beste yapmam için ilham verdi. O gün bugündür caz dinliyorum. Bill Evans benim akıl hocamdır, pusulamdır.

 

Cazın en çok hangi türünü seviyorsunuz? Müziğinizde cazın hangi türünün özelliklerini yansıtmaya çalışıyorsunuz?

Akustik caz formatını, 1950-1970 yılları arası dönemi çok seviyorum. Benim en sevdiğim caz müziği geleneksel cazdır, akustik konseptli cazdır. O dönem dünyanın ekolojisinin bozulmadığı, elektronik müziğin hayatımıza girmediği dönemdir. 1970 yıllarının ortalarında caz müziği dinlemeye başladığımda erkek vokal olarak caz kısmında Frank Sinatra, Tony Bennet, Johny Hartman gibi isimler en çok sevdiğim isimlerdi. Ben bugünlerde, o geleneksel müziği, o soundu, kendi bestelerimle yakalamak istiyorum. Bu dönemde hissettiklerimizi yine o dönemin aletleri ile çalıyoruz. Ben akustik konsepti seviyorum, tahtadan yapılmış müzik aletleri ile hazırlanan müziği seviyorum. Elektriğin fişini çekerseniz onlar çalamaz. Biz ise her yerde çalarız. Çünkü elektriğe ihtiyacımız yok.

 

Cazın dışında hangi müzik türlerini dinliyorsunuz?

En çok klasik müzik dinlerim ve klasik müziğe hayranım. Akustik müziklerden ise beni etkileyenleri dinlemeye çalışıyorum. Her müziği dinleyemiyorum. Zaten üç kişi ile aşk yaşayamazsınız ki. Birini kanınız çeker ve onunla gidersiniz. Başkalarından hoşlansanız bile bir kişi ile aşk yaşarsınız. Ötekiler görsel hoşlantılardır ve masum şeylerdir.

 

SRF_9398x

 

“Caz, uzun yaşanmışlıkların hikayesidir”

Dünyada çok sayıda başarıya imza atmış bir isim olarak, bestelerinizi yaparken en çok nelerden esinleniyorsunuz?

Beste yapacağım diye bir şey yok. Hiçbir zaman ben piyanonun başına beste yapayım diye oturmuyorum. Caz müziği uzun yaşanmışlıkların hikayesidir. Muhakkak her bestenin bir yaşanmışlığı ve bir gizli kahramanı vardır. Bir olaydan gerçekten etkilenirsiniz, o da size beste olarak geri döner. Müzik, hayal kurdurma mekanizmasıdır. Ben yaşadığım olayı bir film gibi hayal kurarak hissediyorsam o da benden nota olarak çıkıyor. O çıkan notalar ile müzisyen arkadaşlarımızla provalar yapıyoruz. İçime siniyorsa yazıyorum onları. Yazıp, çaldıktan sonra tekrar içime siniyorsa onu CD olarak belgeye dönüştürmeye çalışıyorum. Bunların kademe kademe içinize sinmesi lazım ki; bire bir anlattığınız hikaye sizi dinleyen insanları da etkilesin.

 

Sizin bestelerinizin gizli kahramanları kimler?

Her parçamın bir gizli kahramanı var. Mesela benim hayvanlarla olan ilişkilerim çok özeldir. Yıllardır köpeklere bakarım. Bebop adında 15 yaşında ölen Dalmaçyalı bir köpeğim vardı. Kızımın Misty adında bir köpeği var ve daha niceleri. Onlar benim en iyi arkadaşlarım. Öncelikle hiçbir zaman bana yalan söylemiyorlar, birçok bestemi onlar için yaptım.

Kızım Nisan ile de doğduğu günden itibaren başlayan bir flörtüm var. Ona bir albüm yaptım. Eşim 1995 yılında Amerika’dan döndüğü zaman, ‘I Love May’ albümümü onun için yapmıştım. Ayrıca tabiat olayları, Türkiye’nin sosyal ve ekonomik durumu da beni çok etkiler. Aramızda olmayan arkadaşlarıma, büyüklerime yazdığım parçalar da var. Yani olay aslında evrende bitiriyor. Biz evrenin uzaktan kumandalı kuklalarıyız. Evren dönüyor biz de onlarla birlikte dönüyoruz. Yaşadığımız olaylar müzik olarak kalıyor. Daha sonra ise vazifemizi bitirip öteki tarafa gidiyoruz. Nitelikli bir şeyler bırakmak, dünyada yaşadığımız süreç içinde iyi anılmak, temiz bir soyadı bırakıp ailem tarafından da utanılmadan anılmak benim bu dünyadaki en büyük temennimdir.

 

Dünyadan ve Türkiye’den çok sayıda önemli isimle çalıştınız. Bir sanatçıyla birlikte müzik yaparken en önemli kriterleriniz nelerdir?

Benim için ün, şöhret palavra şeyler. Evvela müzisyenin şahsiyetli, dürüst, namuslu ve şerefli olması lazım. Dünyanın en iyi müzisyenleri ile de çalıştım. Tavır çok önemlidir. Sanatçı helal süt emmiş olacak, vicdanlı olacak, hak yemeyecek, hakkını yedirmeyecek ve vatan sever olacak. Hangi memleketten olursa olsun inançlı insan olacak. Benim bir sanatçı ile birlikte çalışmam için onda bu özelliklerin olması gerekli.

 

“Şatafatı, gösterişi sevmeyen insanlar caz müzik yaparlar”

Allan Harris, La Verne Butler, Bob Demeo, Ed Howard’ın da aralarında bulunduğu ismini sayamadığım çok sayıda müzisyenle çalıştınız. Müzik geçmişinize baktığınız zaman çalışmaktan en keyif aldığınız, sizin için özel yeri olan isim hangisiydi?

1999 yılında dünyanın en efsanevi davulcularından biriyle çaldım, Evlin Jones ile. Eskişehir Festivali’nde iki konserde çaldık. Onların piyanisti gelemediği için ben çaldım. Ben o gece sabaha kadar uyuyamadım. Evlin Jones ile çalışmış olmam benim biyografime geçmiş en önemli olaylardandır. Evlin Jones, benim akıl hocam, müzik kariyerimde pusulam oldu. Ayrıca Türkiye’den de beraber çalmaktan memnun olduğum kişiler var.

 

Siz Türkiye’de caz müzik kültürünün yaygınlaşmasını sağlayan önemli isimlerdensiniz. Türkiye’de son dönemlerde caz müziğe olan ilgiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bugün benim ön ayak olduğum Joy Jazz radyosu internet üzerinden, 24 saat caz müzik yayını yapıyor. Türkiye’de iyi caz müzisyenleri var. Ama tabi ki önemli olan hayattan ne istediğinize bağlı. Caz müzikle birlikte yatlarım, katlarım olsun derseniz, böyle bir şey yok. Mütevazi yaşayacaksınız, şatafatsız, gösterişsiz. Şatafatı, gösterişi sevmeyen insanlar caz müzik yaparlar. Biz hayatımızdan mutluyuz.

 

Film müzikleri sürecine pek çok sanatçı, besteci dahil oldu. Hem reklam müziği, hem film müziği, hem de albümler yoğun tempolu bir üretim süreci yaşanıyor. Siz bestecilerin film müziği üretimini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben reklam müziği yapamadım. 40 saniyelik bir şey yap diyorlar. Olur mu öyle şey? Bir şey yazacaksın ’40. saniyede dur.’ O zaman bu ticaret oluyor. Yapanlara son derece saygı duyuyorum. Mesela, Fahir Atakoğlu, bu işi çok iyi biliyor. Film müziği, reklam müziği hazırlama konusu arzu etme, hissetme olayıdır. Benim istediğim hiçbir şeyi bana madde karşılığında yaptıramazsınız. Film sektöründe bulunan bazı arkadaşlarım müziklerimi kullanmak istediklerini söylediler, ben de izin verdim. Şimdi de kısa metrajlı filmde müziklerimi kullanmak istiyorlar, çünkü benim müziklerim de zaten film müziği gibi.

 

“Sayın Otay ile çok keyifli bir sohbetimiz olmuştu”

 

Vehbi Koç Vakfı Ford Otosan Gölcük Kültür Merkezi’nde 2011 yılında da bir konser düzenlemiştiniz. Bu konserinizden kısa bir süre sonra aramızdan ayrılan Ford Otosan Eski Genel Müdürü Sayın Nuri Otay, bu konserden çok etkilenmişti. Şimdi de Sayın Otay’ın anısına düzenlenen konserdesiniz. Sayın Otay ile bu konserde yaşadıklarınızdan biraz bahseder misiniz?

Nuri Bey’le konserden önce dışarıda yemek yedik, biraz sohbet ettik. Caz müzikte ne ekerseniz, onu biçiyorsunuz, bu bir paylaşım, bir masal müziği. Sahnede biz hem çalışıyoruz hem de pandomim yapıyoruz. Birbirimizin gözlerine bakıyoruz. Demek ki biz mutluyuz ki insanları çaldığımız zaman etkileyebiliyoruz. Çünkü biz sahnede bir hikaye çalıyoruz. Hepsinin bir hikayesi var. İnsanlar o filmi gözlerinde canlandırarak o müziği dinliyorlar. Nuri Bey de konserden çok etkilenip, beni tebrik etmişti. Kendisi ile çok keyifli bir sohbet yapmıştık. Bu da güzel anılarımdan biridir.