Buzun Peşinde Bir Yol Macerası

Buzun Peşinde Bir Yol Macerası

Buz tırmanışı her yiğidin harcı değil, çünkü gerçekten nefes kesen bir macera! Buz tırmanışını anlamak için; buz tutmuş bir şelalede, kramponlarınızı buza saplayarak yukarı tırmandığınızı hayal etmeniz yeterli olacaktır. Doğasever 5 adam; Murat, Burak, Erdi, Ertuğrul ve Gökhan bu maceraya gözü kapalı atıldı ve Yeni Ford Ranger’ı da yanlarına alarak çok keyifli bir 10 gün geçirdiler. Gökhan Konaş, bu 5 adamın Erzurum’da geçen 10 günlük hikâyesini siz Ford Blog okurları için hazırladı! Okurken keyif alacağınıza eminiz…

“Buz tırmanışı” ifadesini ilk duyduğumda, hayatında dağcılıkla hiç uğraşmamış biri olarak bana çok bir şey ifade etmemişti. Ta ki kendimi Erzurum Uzundere yolunda bulana kadar.

Instagram üzerinde @gezerbros hesabının sahibi, dağcılık konusunda uzman 2 kardeşten biri olan Murat ve Burak ile tesadüfen bir Ankara yolculuğunda bir araya gelmiştik. Doğada farklı deneyimler üzerine konuşurken, bana Türkiye’de 2-3 senedir popüler olmaya başlayan ve donmuş şelalelerde yapılan buz tırmanışından bahsetti. Dağ bayır aktif olarak gezen biriydim ama dağcılık veya tırmanış tecrübem olmamıştı. Biraz araştırdıktan sonra oldukça heyecan verici bir deneyim olacağını düşündüm. Bu sohbetimizin üzerine 10 günlük bir gezi kurgulayarak yola çıkmaya karar verdik. Bu yolculukta mağaracı ve belgeselci Ertuğrul Kulaksız (@ekulak) ile akademisyen, dağcı ve fotoğrafçı Erdi Yılmaz (@erdiyilmaz83) da bize katıldı. Bu doğa aşığı 5 adamın “buz arayışı” Ankara’daki buluşma ile başladı.

1. Gün

Hepimiz bu gezinin güzel bir yol macerası olacağını biliyorduk. Buz tırmanışı için uygun ve donmuş şelaleler açısından en zengin bölge Erzurum Uzundere olarak görünüyordu. Ankara’dan yaklaşık 950 km ve 12 saat aralıksız bir sürüş gerektirdiği için belli bölgelerde konaklayarak, yeni yerler keşfetmeyi uygun bulduk. Yaptığımız araştırma ile hem tarihi, hem de doğa güzelliği ile Erzincan Kemaliye’de bulunan, Taş Yolu ve yanında ona eşlik eden Karanlık Kanyon’da mutlaka vakit geçirmemiz gerektiğini düşündük. Yolumuzu 2 saat uzatacaktı ama kesinlikle görmeye değerdi. Gece saat 02.30’da başlayan yolculuk oldukça yorucu ama keyifli geçti. Sivas üzerinden giriş yaptığımız Taş Yolu ve ona eşlik eden Karanlık Kanyon’un girişi bizi Fırat Nehri ile karşıladı…

Taş Yolu-Kemaliye-Erzincan

Taş Yolu, kış aylarında 4 ay boyunca karlar altında kalan Kemaliye’nin, Sivas’a ulaşabilmesi için 132 yılda tamamlanan 8,5 km’lik bir yol. Dik yamaçları sebebi ile kar tutmayan Karanlık Kanyon’daki dağların içinden açılmış uzunluğu değişen 30’dan fazla tünelden oluşuyor. 3 kuşağın, ellerinde kazmalarla birlikte çalıştığı, kahramanlık öyküleri ile dolu, maddi ve manevi büyük emekler harcanan bu yolun yapımı sırasında yaşananların anlatıldığı kitap bile var. Önceleri sadece tek kişinin yürüyerek geçebilmesi için açılan yol, yıllar içinde genişletilerek son halini almış. Şu an bir aracın rahatlıkla geçebileceği genişlikte. Bu ilginç yapıya Fırat’ın serin suları ve Karanlık Vadi’nin manzarası da eklenince ortaya muhteşem görüntüler çıkıyor. Son yıllarda Kemaliye Belediyesi tarafından organize edilen şenlikler ve doğa aktiviteleri ile dünyadan konuklarını ağırlıyor.

Sivas tarafından gelirken ana yoldan ayrılıp Taş Yolu istikametine girdiğiniz yol toprak ve oldukça virajlı. Taş Yolu’na girip bitirdiğinizde ise Kemaliye’ye ulaşmış oluyorsunuz. Kemaliye, eski adı ile Eğin, Erzincan’ın küçük ama oldukça şirin bir ilçesi. Kemaliye’ye gitmişken Cumhuriyet Restoranı’na uğrayıp yemek yemeyi ve Lökhane’den ceviz ve dut ile yapılan “Lök” tatlısı almayı unutmayın!

13 saatlik yolculuk ve üzerine 4-5 saatlik kanyon gezisinden sonra Kemaliye’de hava kararınca, kamp yapacak vaktimiz kalmadığı için rotayı Erzincan’a çevirdik ve toplamda 22 saat süren yolculuğumuzu orada bitirdik.

2. Gün

Erzincan’da başlayan gün ve güzel bir kahvaltının ardından Erzurum’a doğru yola çıktık. 200 km ve 3 saatlik bir yolculuğun ardından Erzurum’a ulaştık ve ilk yaptığımız şey tüm ekibin Ankara’dan beri beklediği “cağ kebabı”nı yemek oldu.

“En iyi Cağ Kebabı Erzurum’da yenir!” söylemini de böylece teyit etmiş olduk. Karnımızı doyurduktan sonra Palandöken Kayak Merkezi’ni gezmeye gittik. Planımız, bugünü Erzurum’da geçirip akşam saatlerinde Uzundere’ye geçmek ve sabah erkenden donmuş şelale arayışına çıkmaktı. Burada dikkatimizi çeken; havayı -20 derecelerde beklerken, bizi Erzurum’da dahi 2 derecenin karşılamış olmasıydı. Bu da donmuş şelale bulmak için geldiğimiz onca yolu tırmanış yapamadan geri dönmemize sebep olabilirdi. Akşam saatlerinde Erzurum, Uzundere’deki öğretmenevine geçtik. Son derece temiz ve uygun fiyatlı bir oteldi, zaten alternatifi de yoktu. Geceyi dağcı kardeşler Burak ve Murat’tan tırmanışla ilgili bilgiler alarak ve ekipmanlarımızı hazırlayarak geçirdik.

3. Gün

İyi dinlemiştik. Ekipmanlarımızı hazırlamış ve artık tırmanışa hazırdık. Sabah otelden çıktığımızda küçük bir sürprizle karşılaştık. Hava 11 derece ve güneşliydi. Bölgede yaşayanların söylediklerine göre; buralarda, bu mevsimde 70 yıldır böyle bir sıcak olmamış. Yine de ümitliydik ve Uzundere’deki şelale konumlarına doğru yola koyulduk. Yarım saatlik bir yolun ardından Etnik Dikit Şelalesi’ne ulaştık. Hava o kadar sıcaktı ki şelale neredeyse tamamen kurumuş gibiydi. Oradan Uzundere’de tanıştığımız ve bölgeye hakim Bilal adlı arkadaşımızı da alarak, bölgenin güney doğusuna doğru yöneldik. Bilal ile Uzundere’de tanıştık. O tarafa geldiğimizi sosyal medyadan görünce bizimle iletişime geçmişti. Outdoor sporları ile uğraşan bir arkadaştı ve bizi çok iyi misafir etti. 1 saatlik yolculuğun ardından tırmanışa başladığımızda, sonunda yollar karla kaplanmaya başlamıştı. Hava sıcaklığı ise merkezde 11 derece iken 0 dereceye kadar düşmüştü. Henüz adını bilmediğimiz şelaleye doğru giderken belki de ilk keşfi ve tırmanışı bizim yapacağımız olmak bizi oldukça heyecanlandırmıştı. Şelaleye 4-5 km kala küçük bir çığın, daha doğrusu kar kaymasının yolu kapattığını gördük. 3 kişilik keşif ekibi yürüyerek incelemeye gitti ve heyecanlı bekleyiş başladı. Bir araştırma yaparak geri dönecekler ve şelale tırmanışa uygunsa ekipmanları alarak hep beraber yola koyulacaktık.

1-2 saatlik bir bekleyişin ardından ekip döndü. Heyecanlı bekleyiş sona erdi ve maalesef sonuç olumsuzdu. Henüz ilk gündü ve moral bozmadık tabii ki. Akşam saatlerine doğru Uzundere merkeze dönerek yeni rota araştırmasına girdik. Ertesi gün rotamızı Cevizli Köyü olarak belirlemiştik.

4. Gün

Erken yatıp, iyi dinlenip, yüksek bir enerji ile yola koyulduk tekrar. Bu defa Uzundere’nin kuzey doğusuna doğru Cevizli’ye hareket ettik. Yol üstündeki Tortum Gölü ve bölgenin coğrafyası bizi oldukça büyülemişti. Her ne kadar bir an önce şelale bulmak derdinde olsak da durmadan geçemedik.

Tortum Gölü, Erzurum

Tortum Gölü, Erzurum ilinin Uzundere ilçesi sınırlarında Tortum Çayı üzerinde 18. yüzyılda oluşmuş bir heyelan set gölüdür. Kemerlidağ yamacından kopan kalker blokları çayın önünü kapatmış, yaklaşık 50 m yüksekten düşen sular Tortum Şelalesi’ni oluşturmuştur. Heyelan setinin arkasında 8 km² büyüklüğünde, 100 m ile 1000 m arasında genişliğe sahip göl oluşur. Gölün denizden yüksekliği 1000 m, derinliği yaklaşık 100 m’dir.

Gölün güney kısmında Türkiye’de görülen dört tür akbabanın da bulunduğu bir kuş cenneti oluşmuştur. Gölde kafes yöntemi ile kültür balıkçılığı yapılır. Göl çevre insanları tarafından mesire yeri olarak kullanılır.

Tortum Gölü’nde verdiğimiz bu moladan sonra daha fazla vakit kaybetmeden yola koyulduk ve Cevizli Köyü’nde bulunan Anadolu Sütunu, Çetin Ceviz, Yolaltı, Soru İşareti gibi şelaleleri inceledik ama havanın sıcaklığı nedeni ile bazıları hiç donmamış, bazıları ise kalitesiz buz nedeni ile tırmanışa uygun değildi. Büyük ümitlerle yola çıktığımız bu bölgede, bu manzara ile karşılaşmak çok iyi olmadı. Bölgedeki sıcaklık ve hava durumu başka rotalarda da aynı manzara ile karışılacağımız konusunda bizi düşündürüyordu. Bu sefer Uzundere’ye biraz moralsiz döndük. Yaptığımız 1500 km yoldan sonra güzel yerler görüyorduk ama buz tırmanışı yapamadan geri dönmek kimsenin içine sinmiyordu. Ertesi gün Cevizli Köyü’nün arka tarafında bir vadide kalan Sol Kroşe ve Sakala Çarpan şelalelerini de denemeye karar verdik. Buralarda da istediğimizi bulmazsak bölgeden tırmanış yapamadan ayrılmak zorunda kalacaktık. Hatta öyle ki “Tırmanamıyoruz, o halde gezelim.” diyerek yeni rotalar çıkarmaya bile niyetlendik.

5. Gün

Sabah kalktığımızda 12 derece sıcaklık ve güneşli bir hava karşıladı bizi. “Moral bozmak yok, vazgeçmek yok.” diyerek Cevizli Köyü’ne doğru yola çıktık. Sol Kroşe’de yine aradığımızı bulamadık. Oradan bu bölge için son şansımız olan Sakala Çarpan şelalesine yöneldik ve sonunda tutturduk!

Çok iyi durumda olmasa da yola çıkma amacımıza hizmet edecek kadar iyiydi. Bu gece burada kamp kuracak, gece ve ertesi gün boyunca tırmanış yaparız diye planladık. Murat ve Burak donmuş şelale arayışı bittiği için mutluydu. Ben, Erdi ve Ertuğrul ilk defa buz tırmanışı yapacağımız için çok heyecanlıydık.

Biz hızlıca kampı kurmaya başlamışken, Murat ve Burak şelaleye keşfe ve emniyet atmaya gittiler. Günlerdir neredeyse ümidimizi kaybetme noktasına geldiğimiz için kamp alanını hızlıca organize ettik ve hemen şelaleye yöneldik.

Neden gece tırmanıyoruz ki? Gündüz gözü ile daha iyi değil mi?

Günün her anı ayrı güzel, keyfi başka… Gece tırmanışı yapmanın da öyleydi. Işıklandırdığımız şelalede zirveyi görmeden tırmanmak oldukça heyecan vericiydi. 1-2 saat tırmandıktan sonra o tatlı yorgunluğun üstüne yenen yemeğin ve yapılan sohbetin de tadı çok ayrı oldu. Aradığımız donmuş şelalenin de bulunması ile herkesin keyfi yerindeydi. Havanın bulunduğumuz vadide -5 derecelere kadar düşmesine rağmen sohbet gece geç saatlere kadar sürdü.

6. Gün

Sabah güzel bir kahvaltının ardından gündüz gözü ile buz tırmanışına hepimiz hazırdık. Ekipmanlar hazırlandı, kramponlar giyildi. Kahvaltının ardından hiçbir şey yemeden bütün gün tırmanış yaptık. Benim daha kaya tırmanışı yapmadan buz tırmanışına girmem oldukça değişik bir deneyim oldu ama büyük zevk aldığımı söylemem gerek. Buza sapladığınız her krampon ve kazma darbesi ardından yaşadığınız heyecan, tutunamama ve kayma anında yaşadıklarınız, zirveye çıktığınızda size hissettirdikleri her şeyi ve hatta herkesi unutturuyor. Emniyet alarak yaptığımız bu tırmanışta 15 metrede iken kazmanın boşa düşmesi ile kendimi boşlukta ve düşerken hissetmek inanılmaz bir adrenalin pompalanmasına sebep oluyor. Emniyet alarak yaptığımız bu tırmanışta neredeyse risk yok gibi ama o 1-2 metrelik düşüş hissi bile size yetiyor. Nefis bir maceraydı.

Akşama doğru hızlıca toparlanarak rotamızı Uzundere’ye 80 km uzaklıkta olan Artvin’e çevirdik. Onlarca baş döndürücü tünelden geçerek 2 saat içinde Artvin’e ulaştık. Herkesin keyfi yerindeydi. Sosyal medya hesaplarımızdan bizi takip edenler sayesinde ve ortak dostların vesilesi ile o gece Artvin Sofrası Marina’da bizi bungalov otelde misafir ettiler. 3 günlük yorgunluğun üstüne çok iyi geldi.

7. Gün

Sabaha Çoruh Nehri kıyısında kahvaltı ile başlamanın ve hedefimizi gerçekleştirmiş olmanın rahatlığı hepimizin yüzünden okunuyordu. Türkiye’nin bu kadar doğusuna kadar gelmişken, kalan 3 günü değerlendirmek adına yakın mesafede gezebileceğimiz yeni rotalar arayışına girdik. Artvin bölgesine 10 gün dahi ayırsanız, gezerek bitirmek mümkün değil ama biz dönüşe geçmeden 2 yere daha uğramaya kadar verdik. Bir tanesi Artvin’e 100 km uzaklıktaki Şavşat Karagöl, diğer ise son günlerde çok popüler olan Çıldır Gölü’ydü.

Artvin Sofrası’nın organize ettiği Çoruh Nehri üzerinde yaptığımız nefis tekne turundan sonra hemen yola koyulduk ve 3 saatlik bir yolun ardından öğleden sonra Şavşat’a vardık. Burada bize rehberlik edecek, takipçilerimizden Aylin Köroğlu ile tanıştık ve bölge hakkında bilgi aldık. Tam Karagöl’e doğru yola koyulacaktık ki 7 gündür yaşadığımız güneşli günler bitti. Gök gürültüsü eşliğinde başlayan tipi 1 saat içinde yolları kapatacak noktaya gelmişti. Yine de hedefimizden vazgeçmedik. Ancak Karagöl’e 1 km kala yol karla kaplandığı için ve hava da karardığı için giriş yapamadık. Geri dönmek için çok geçti ve yollar her geçen dakika daha da kapanıyordu. Birkaç telefon görüşmesinden sonra Karagöl’e 3 km uzaklıkta, sadece yaz aylarında açık olan Sıla Pansiyon’un sahiplerine ulaştık. Pansiyonun restoran kısmını bizim için açarak geceyi orada geçirmemize izin verdiler. Geceyi şömine başında, yaptığımız geziyi değerlendirerek geçirdik.

8. Gün

Sabah erken saatlerinde kalkarak kamp ekipmanlarımız ile kahvaltımızı ettik ve Karagöl’e doğru yola koyulduk. Kar yağışı devam ediyordu ama yolların durumu daha iyi görünüyordu. Çok geçmeden kendimizi donmuş Karagöl’ün manzarasını hayranlıkla izlerken bulduk. Nefis bir kar yağışı eşliğinde geçirdiğimiz saatler ve göl etrafındaki turumuz sırasında çok güzel zaman geçirdik. Biraz fotoğraf çekimi ve bize eşlik eden bölgenin köpekleri ile oyunlar oynadıktan sonra ayrılmak gerçekten çok zor geldi. Zamanımız olsa 1-2 gün kamp yapmak için ideal mevsim ve ideal bir yerdi.

Şavşat Karagöl,Artvin

Artvin’de 2 tane Karagöl bulunuyor; biri Borçka’da, diğeri ise Şavşat ilçesinde. İlçe merkezinin 25 kilometre kuzeyinde yer alıyor ve heyelan sonu oluşmuş bir göl. Karagöl Sahara Milli Parkı sınırları içinde ve 1630 metre rakımda bulunuyor. En derin yeri 33 metre. Kışın hizmet vermiyor ama sezonda açık bir tesis bulunuyor.

Karagöl’den kopmak zor olsa da kalan 1 günümüzü de değerlendirmek için öğleden sonra Çıldır Gölü’ne doğru yola koyulduk. 2 saatlik yolculuğun ardından Çıldır’a ulaştık. Kalacak yer olmadığı için, biz de zaten macera aradığımız için donmuş şelaleye tırmandıktan sonra şansımızı bir de donmuş göl üstünde denemek istedik.

Gün Çıldır Gölü’nde güneşli bir güne uyandık. Biraz güneşlenip, öğle yemeğinde Çıldır’ın eşsiz manzarası eşliğinde meşhur sarı sazan balığını denedikten sonra bu yol macerasının sonuna gelmiştik ve akşama doğru molalar ile birlikte 18 saat sürecek dönüş yolu için hazırdık… Yolda her şey, her zaman istediğiniz gibi gitmiyor. Yol sizi sürekli yeni sürprizler ile karşılıyor ve planlarınızı değiştiriyor. Doğada iseniz her yola çıkış bir macera oluyor. Planlar ne kadar değişirse değişsin, yaşadıklarınız her zaman çok güzel anılar olarak hafızanıza kazınıyor. Unutmayın; her şey yolunda gitse macera olmaz…